1886'dan
1978'e, uzun bir hayat süren Mıntzuri'nin 1915 katliamından nasıl kurtulduğunu da anlatayım.
Köyündeyken üşüten Hagop'un bademcikleri şişiyor. Çevresindekiler, "Sabret geçer" diyorlar. Ama o İstanbul'da bir doktorun bademcik ameliyatı yaptığını hatırlıyor.
Eşini ve çocuklarını köyde bırakıp 1914 yazında başkente geliyor. Biraz oyalanıyor. Derken Ermeni arkadaşları, "Memlekete gidiyoruz, hadi sen de gel" diyor.
Hagop doktora koşturuyor. Ameliyat oluyor. Ancak
25 dakikayla gemiyi kaçırıyor.
Bu arada Osmanlı da
Birinci Dünya Savaşı'na giriyor. Tahiniye İdaresi (Askeri Fırınlar Yönetimi) Üsküdar'daki bir fırını
Selimiye Kışlası'na ekmek vermekle görevlendiriyor.
Fırın işinden anlayan Mıntzuri de orada "
ekmekçi asker " olarak görevlendiriliyor. Okuma yazma bilen nadir insanlardan olduğu için fırından sorumlu Yüzbaşı Kazım Bey'in emrinde çalışıyor.
Böylece hayatı kutuluyor.
Kalanını onun ağzından dinleyelim:
"1915 yılı nisan ayında İstanbul'daki Anadolulu Ermenilerin tehciri başladı. Ben zaten askerdim. Mayıs ayında memleketten mektup gelmedi. İki kez cevaplı telgraf çekildi, cevaplanmadı. Üçüncüsünde, 'Burada değiller, bilinmeyen bir yere yollandılar' diye cevaplandı."
Bu durum karşısında şöyle düşünüyor:
"Dedem Melkon
87 yaşındaydı. Arınem (annem) Nanik
55, çocuklarım Nurhan
6, Maranik
4, Arahit
2, Haço
9 aylık, karım Voğıda
29 yaşında. Bunlar nasıl yürüdüler? Dedem Suazeg çeşmesine kadar gidemezdi."
Artık Hagop'un hayatı kendi kendine "Seninkileri aklına getirme, kov aklından! Ne yediler, nerede yattılar? Düşünme!" diye telkin ederek geçecektir.
Yayın tarihi: 28 Aralık 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/28//haber,1AD3DE795A1248399EDAFE15B01915BD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.