kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
REFİK DURBAŞ

Anavatan Oteli'nin kaderi...

Ne o milletvekilinin ne de muhatabı bakanın adını anmak istiyorum.
Bir bakanlığın bütçesi Meclis'te görüşülürken bir milletvekili, bakana soruyor: "Filancanın yazdığı falan kitabı yüksek sesle kızına okutabilir misin?" Yazdığı kitaplarda adı geçen yazarla birlikte aynı yayınevi tarafından basılan bakan da cevabı yapıştırıyor: "O kitap zaten uygunsuz ifadeler içeriyordu. Bu nedenle bakanlığımızın tavsiye ettiği kitaplar listesinden çıkarılmıştır." Edebiyatta eleştiri ölçütü diye bir şey varsa işte böyle olmalı...
Anayurt Oteli'nin yazarı Yusuf Atılgan, iyi ki bu günleri görmedi.
Ölümünden bir yıl kadar önce, 7 Şubat 1988'de Cumhuriyet Dergi'sinde yayımlanan bir konuşmamızda Atılgan'a Anayurt Oteli'ni sormuştum.
Atılgan, Manisa'nın Akhisar kazasının Hacırahmanlar köyündendir. Kurtuluş Savaşı sırasında Manisa yandığı için, bu köye yerleşmişlerdir. Ama çiftçilikle uğraşan babasının sık sık Manisa'ya işi düşmektedir. Atılgan ile babası Manisa'ya her gidişlerinde Anavatan Oteli'nde kalmaktadırlar. Çünkü oteli işleten Zebercet ile oğlu Ahmet Efendi, babasının işi arkadaşıdır.
Sonrasını şöyle anlatmıştı Yusuf Atılgan: "Bir gün bu oteli yazma isteği doğdu içime. O sıralar arkadaşlarla Ödemiş Birgi'ye gideceğiz. Gece Aydın'da bir otelde kaldık. Bir otel işte. Kapıdan giriliyor. Karşıda yukarıya çıkan bir merdiven var.
Katibin yeri de bu merdivenin altında. Önünde bir küçük masa.
Gece arkadaşımla konuşurken 'Yahu,' dedim, 'bu adamın buradaki hayatı ne olabilir?' Merdiven altında oturan bir adam. Nasıl bir adamdır bu? Üstelik benim bunaldığım zamanlar. Anavatan Oteli ile bu durumu birleştirdim, kendi ruh durumumu da yansıtmaya çalıştım. Bu roman çıktı." Fakat Yusuf Atılgan, Anavatan Oteli sahibi Zebercet ile oğlu Ahmet Efendi'nin yerlerini romanda ters çevirir: Ahmet Efendi'yi otel sahibi, Zebercet'i de onun oğlu yapar. Roman 1973'te baskıya girerken de bir değişiklik geçirir. Romanı ilk kez yayımlayan Bilgi Yayınevi'nin sahibi Ahmet Küflü'nün önerisiyle, adı Anavatan Oteli'nden Anayurt Oteli'ne çevrilecekti.
Anayurt Oteli'ni beğenenler çok beğendi, beğenmeyenler de oldu.
Ömer Kavur tarafından sinemaya aktarıldı, birçok ödülle taçlandırıldı. Ama bence adına yaraşır en güzel değerlendirmeyi Eylül 1982'de Tan Seçki'sinde yayımlanan yazısı ile Ertuğrul Özkök yaptı: "Kanımca Anayurt Oteli, 1950'lerden başlayarak gelişen ve kırsal kesim insanını kendi varoluş özünden sıyırarak anonim bir yığın öğesi haline indirgeyen köy romanının bir karşı savıdır." Şimdi sözün başına dönersem, edebiyat yapıtlarını eleştirip değerlendirmek elbette siyasetçilerin işi değil, olmamalı da... Tabii, yazarına ve eserine hakaret etmemek de...
Fakat şunu da çok merak ediyorum doğrusu: Şu 100 Temel Eser nam kitapları seçen, belirleyen onlarca düşünce ve fikir adamı kimlerdir? "Uygunsuz ifadeler," gibi uygunsuz suçlamalara maruz kalan bir yazarı ve eseri üzerine onların da bir sözü olması gerekmez mi? Nerede kaldı 'edebiyat'ın edebi?