TBMM Başkanı Vekili Güldal Mumcu, öğretmenlere, ''Her biriniz, geriye dönüp baktığınızda 'İşte benim eserim' diyebileceğiniz, bu ülkeye, onun kuruluş felsefesine yaraşır, çağdaş bilgilerle donatılmış, zihinleri aydınlık ve kendinizle de kıvanç duyabilmenizi sağlayan nesiller görebiliyorsanız; 'İşte Başöğretmenimizin istediği gibi, laik Cumhuriyete yakışan, kafasının içi ve dışı örtülmemiş, bir eser ortaya çıkardım' diyebiliyorsanız, görevinizi layıkıyla yapmışsınız demektir'' diye seslendi.
Mumcu, 24 Kasım Öğretmen Günü nedeniyle, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Muammer Yaşar Özgül ve 81 ilden gelen öğretmenleri, TBMM Tören Salonunda kabul etti.
Konuşmasına, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Yükselen yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır'' sözleriyle başlayan Mumcu, ''Hoş geldiniz'' dedikten sonra, öğretmenlerin, 81 ilden Meclise geldiklerini anımsattı. Mumcu, ''Ama bakıyorum, kadın temsilci sayısı erkeklerden daha az. Ben isterdim ki kadın erkek eşit sayıda olsun ve yaşamın her anında olması gereken eşitlik buraya da yansısın'' diye konuştu.
İnsan yetiştirmenin, sadece okuma yazma, toplama çıkarma öğretmek değil, ''adeta bir eser meydana getirmek'' olduğunu ve bütün kuşakların sorumluluğunu yüklenmenin kolay olmadığını bildiğini ifade eden Mumcu, şöyle devam etti:
''Yine biliyorum ki Atatürk'ü her an daha çok özlememize yol açan dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler ve sizlerin içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla işinizin zor. Evet, 'Yükselen yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.' Yeni doğan her bebekle yeni nesil sürecinin yeniden başladığını söylemek mümkündür.
Bir devinim söz konusudur. Dünyaya gelen her insan eğitim görme, kendini geliştirme hakkına sahiptir. Doğan her insanın beyninin ışıldaması ve bu ışığı tüm topluma yayması, ancak sizlerin ona vereceği, hurafelerden, küflü geleneklerden, taassuptan arınmış, sevgiye, bilgiye, yaratıcılığa, dayanışmaya dayalı çağdaş ve laik bir eğitimle gerçekleşebilir.''
EĞİTİMİN TEMEL İLKELERİ
Atatürk'ün çeşitli tarihlerde yaptığı konuşmalardan alıntılarla sözlerine devam eden Mumcu, şunları kaydetti:
''Ulu Önder Atatürk, Samsun'da 22 Eylül 1924 tarihinde öğretmenlere seslendiği konuşmasında, 'Ben burada yalnız yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni kuşaklara vereceği eğitimin ulusal eğitim olduğunu kesinlikle belirttikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım, ne demek istediğimi kısa bir örnekle açıklayacağım: Efendiler! Yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle eğitim ve terbiye almaktadırlar. Ancak üzülerek söylüyorum, işin gerçek olan yanı şudur ki bütün bu milyonlarca insan şunun ya da bunun esaret ve zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve terbiye onlara bu kölelik zincirlerini kırabilecek insanlık değerlerini vermemiştir, veremiyor. Çünkü, eğitimlerinin hedefi ulusal eğitim değildir' demiştir.
Anlaşılacağı üzere, Atatürk'ün belirlemiş olduğu ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma hedefinin gerçekleştirilmesinde en etkili yol olan eğitimin temel ilkelerini 3 noktada toplamak mümkündür: Ulusal, laik, bilimsel bir eğitim. Her biriniz, geriye dönüp baktığınızda 'işte benim eserim' diyebileceğiniz, bu ülkeye, onun kuruluş felsefesine yaraşır, çağdaş bilgilerle donatılmış, zihinleri aydınlık ve kendinizle de kıvanç duyabilmenizi sağlayan nesiller görebiliyorsanız; 'İşte Başöğretmenimizin istediği gibi, laik cumhuriyete yakışan, kafasının içi ve dışı örtülmemiş, bir eser ortaya çıkardım' diyebiliyorsanız, görevinizi layıkıyla yapmışsınız demektir. Ulusal ve laik eğitim sayesinde, beyinleri aydınlanmanın ışığıyla ve sevgiyle parlamış nesiller yetiştirmekte engeller peşinizi bırakmayacaktır. İşiniz bu nedenle zor, sorumluluğunuz büyüktür.''
Mumcu, Atatürk'ün de 25 Ağustos 1924'te Ankara'da toplanan Muallimler Birliği Kongresinde bu zorluğu ve sorumluluğu, ''Yeni nesli, Cumhuriyet'in fedakar öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin maharetiniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet, düşünce, bilgi, fen ve beden yönünden kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu nitelik ve yeteneklerle yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır... Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki 'Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister'' diye vurguladığını anlattı.
KADINLARIN ÇAĞDAŞ OLMALARI
Bu görevi yerine getirmenin uzun soluklu bir uğraş olduğunu ifade eden Mumcu, şöyle konuştu:
''Özellikle de kızlarımızın çağdaş değerlere, laik Cumhuriyete yaraşır eğitimi, bu büyük çabanın ve sorumluluğun en önemli unsurudur. Türk toplumunun yeniden şekillendirilmesinde Türk kadınının rolünü çok iyi bilen Atatürk, eğitim sistemimizde kadın eğitimine ayrı bir yer vermiştir.
30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da yaptığı tarihi konuşmasında, konunun önemini 'Bir sosyal topluluk, bir millet, erkek ve kadın denilen iki tür insandan oluşur. Kabil midir ki bir kitlenin bir parçasını geliştirelim, diğerine müsamaha edelim de kitlenin bütünü ilerletilebilmiş olsun. Mümkün müdür ki bir insan topluluğunun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer bölümü gökyüzüne yükselebilsin!. Şüphe yok, gelişmenin adımları, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmalı, gelişme ve yenilik alanında birlikte, kesin bir mesafe alınmalıdır. Ancak böyle olursa inkılap başarılı olur' sözleriyle belirtmiştir.
Kadınlarımızın hem zihnen hem dış görünümleriyle çağdaş olmaları, kendilerinden utanmamaları, taassubun baskılarından korkmamaları gerektiği, Cumhuriyetimizin kuruluşundan 85 yıl sonra artık anlaşılmış olmalıdır.''
ATATÜRK'ÜN KONUYA VERDİĞİ ÖNEM
Güldal Mumcu, Atatürk'ün, bu konuya verdiği önemi, yine Kastamonu konuşmasında, ''Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki başına bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı bu garip şekle, bu vahşi vaziyete girer mi? Bu hal milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır ve derhal düzeltilmesi lazımdır'' diye ifade ettiğini söyledi.
Atatürk'ün, 28 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu Türk Ocağında yaptığı giyim ve şapka hakkındaki konuşmasında, ''Köylerde değil, özellikle kasabalarda ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif ve itina ile kapatmakta olduklarını gördüm'' tespitini yaptığını anlatan Mumcu, şöyle konuştu:
''Bu durumun nedenini de 'Erkek arkadaşlar, bu biraz da bizim hodbinliğimizin eseridir; çok iffetli ve dikkatli olmamızın gereğidir. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da bizim gibi aklı eren, düşünebilen insanlardır' sözleriyle açıkladıktan sonra; 'Onlar yüzlerini cihâna göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur. Korkmayınız. Bu gidiş zorunludur. Bu zorunluluk bizi yüksek ve önemli bir neticeye götürüyor' dedikten sonra şu uyarıda bulunmuştur: Önemli olarak şunu ihtar ederim ki bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi her an kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz.''
''TÜM ÇABAYI GÖSTERDİĞİNİZDEN HİÇ KUŞKUM YOK''
Mumcu, Cumhuriyet devriminin, çocukları cinsiyetine bakmaksızın hurafelerin karanlığından kurtarıp çağdaş, aydınlık ve sevgi dolu beyinlere kavuşturma şeklinde özetlenebilecek kurucu felsefesinin, öğretmenlerin elleriyle, emeğiyle yaşama geçeceğini söyledi. Mumcu, öğretmenlere şöyle seslendi:
''Eğitim dünyamızın siz değerli meşalelerinin, kadın erkek el ele vererek, bu güzel ülkemizin kuruluş felsefesine yaraşır, çocuklarımızı çağdaş düzeye çıkaracak eğitimi verdiğinizden, özellikle kızlarımızın laik ve çağdaş eğitimini desteklemek, özendirmek için tüm çabayı gösterdiğinizden hiç kuşkum yok. Eğer kızlarımıza verdiğimiz eğitim onları kapayacak, çağdaşlıktan uzaklaştıracak, evrene, dünyaya açılmalarını kısıtlayacak en küçük bir bağnazlığa izin verirse, şu anda başkan vekili bulunduğum Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kuruluş felsefesini de inkar etmiş oluruz. Öğretmenlerimizin layık olduğu insanca yaşama düzeyini sunmak, eğitim sisteminin Başöğretmenimizin bize hedef olarak gösterdiği düzeyde olmasını sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önde gelen görevlerinden biridir. Bu görevin yerine getirilmesinde kusur varsa, ben Meclis adına özür diliyorum ama bu eksik ve kusurların aşılmasında, inanıyorum ki Yüce Meclis gereken çabayı gösterecektir. Bunun takipçisi olacağımdan emin olabilirsiniz. Sizler, yüksek bir ruhla, vakarla bu hataları affediyor, çocuklarımızı, torunlarımızı yetiştirmeye devam ediyorsunuz. Sağ olunuz, var olunuz.''
Müsteşar Özgül, Mumcu'ya çini tabak sunarken, Mumcu da öğretmenlere kalem seti hediye etti.