Korktuğum başıma geldi. Zaten hep gelmez mi? Şimdi dışarıda yağmur, içimde kasırga... Bakıyorum, düşünüyorum. Kalbim öyle ağrıyor ki, yaşadıklarım tek tek gözümün önünden öyle bir geçiyor ki üşüyorum... Birçok hayalim vardı benim, hâlâ da var. İşim, kariyerim, gidilecek seyahatlerim, yazılacak şarkılarım, kitaplarım hâlâ duruyorlar orada. Ama konu aşka gelince, şöyle bir ona sarılıp dünyayı unutmaya gelince duruyorum. O hayallerden çoktan vazgeçtim... Ne yalan söyleyeyim artık ümitsizim, beklentisizim ve fazlasıyla tedbirliyim biliyorum.
AH ÇAĞAN AH...
Dedim ya; korktuğum başıma geldi sayın okur. Dün gece arkadaşım Jülide'yi kattım yanıma gittim 'Issız Adam'a. Benden tavsiye, sakın ha sakın tek başınıza gitmeyin bu filme. Çıkışta sıkı bir içkiye ve teselliye ihtiyacınız olacak çünkü. "Ah Çağan ah!" diyorum, of'lar çekiyorum, unutmak istediğim geçmişimi, gömmeye çalıştığım şimdimi tekrar yaşıyorum. Altın Portakal Film Festivali'nde karşılaşmıştım Çağan Irmak'la... İçime doğmuş gibi dönüp "Çağan şu modern kadın- erkek ilişkileriyle ilgili şöyle sağlam bir film neden yapılmıyor?" diye sormuştum. Çağan gülmüş "Ben yaptım, kasımda izle" demişti.
NELER NELER VARDI...
İzledim... O herkesin konuştuğu, bizim kızların çıktıktan sonra hüngür hüngür ağladığı 'Issız Adam'ı izledim. Her sahnesinde hayatımda bir şeyler vardı, her sahnesinde arkadaşlarımın hayatından bir şeyler vardı, her sahnesinde ondan ve ondan ve de ondan neler neler vardı. 'Issız Adam' benim aşkımdı... Benim gözyaşlarım onun korkuları, benim kızgınlıklarım onun pişmanlıkları, benim teslim oluşum onun direnişiydi. Ve hikaye hep aynı bitişteydi... Neden? Neden? Nedendi? Filmi izlemediyseniz konuyu özetleyeyim: Bir Ada (Melis Birkan) var; aşktan dili yanmış, erkeklerin kaçmasına alışmış, aynı terk edilme cümlelerini duymaktan sıkılmış, tedbirli ama cesareti elden bırakmayan Ada (bakınız kızlar kendiniz). Bir Alper (Cemal Hünal) var; kendini modern yaşamın saçmalıklarına kaptırmış. Sekse, uyuşturucuya, 'özgürlük' dedikleri o bağlanmama haline alışmış, tek kişilik dünyasında savrulan kaçak Alper (bakınız beyler kendiniz).
EZBERLERİ BOZULUYOR
Alper Ada'yı görür. Ada diğer kızlardan çok farklıdır. Sonra peşine düşer, sonra aşk... Ya sonra? Yine o bildik nakarat! Şimdi sonunu yazmak istemem, heyecanınız kaçmasın ama ortada bir kere daha 'Neden?' sorularıyla kalakalmış kalbi çok kırılmış bir kadın ve kaçak bir adam var işte. Hani o çok tanıdık adamlardan (hepsini şöyle bir silkeleyesim var). 'Issız Adam' tam da şehirli kadınların-erkeklerin başına gelen bir aşk hikayesi. İstiyorlar, peşimizden koşuyorlar, seviyorlar, sevince çok korkuyorlar, hemen taca çıkıyorlar... Çünkü ezberleri bozuluyor, çünkü tek kişilik dünyaları kolay geliyor, çünkü orada kaybedecekleri bir şey yok, çünkü onlar yaşadıkları geçmiş ilişkilerinin fotoğrafını bizim yüzümüze yapıştırıyor, çünkü onlar sevgiyle nasıl baş edeceklerini bilmiyor... Ve sonra çok yazık oluyor. Aradan zaman geçiyor, elde yalnızlık, kırılmış kalpler, yaşanmamış mutluluklar, söylenmemiş sözler ve bir çuval dolusu pişmanlık kalıyor. Ve maalesef çok geç oluyor. Hayat geçiyor, onunla ya da onsuz... 'Keşke'ler kapıyı çalınca insan çok fena oluyor. Yazarınız hem ağlıyor, hem kızıyor filmin muhteşem müzikleri üstüne iPod'undaki 934 şarkıdan bir şarkı bile bulamıyor...
Yayın tarihi: 19 Kasım 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/19/gny/haber,25ED6C9150404919898537133950898D.html
Tüm hakları saklıdır.