Ben bu köşeyi yazmaya ne zaman başlamıştım, hamileliğimin altıncı ayında mı? İşte günler, haftalar, aylar birbirini kovaladı ve kızım altıncı ayını doldurdu bile! Bu dönemde çok şey öğrendi; gezdi, dolaştı, hayatı keşfetmeye başladı. Ben de öyle! Bebeklerin, arabasına binip gezmekten ne kadar keyif aldığını anlatamam. Sokağa çıktılar mı zaman duruyor, tüm mız mızlıkları geçiyor, huşu içinde etrafı seyrediyorlar. Gördükleri her yeni şey onları deliler gibi heyecanlandırıyor. Bu, zekâ gelişimleri için de ilaç görevi görüyor aynı zamanda. Uzunca bir süredir havalar baharı aratmadığından, herkes çoluk çocuk sokağa dökülüyor dikkat ettiyseniz. Oturduğumuz yerin Bebek'e yakın olması, bizim de kendimizi sık sık sahile atmamıza vesile oluyor. Bebek'e inmek kolay oluyor olmasına ama bunun bir de sonrası var. Taksiden inince bebek arabasını rahatça sürecek bir kaldırıma çıkmak epey zaman alıyor. Çevrede dip dibe park edilmiş arabaların arasından geçip, kaldırıma çıkabilirseniz ne ala, yoksa engelli atlama konumuna geçmek zorundasınız. O koca bebek arabasını kaldırmak bir dert, çocuğu düşüreceğim diye telaşlanmak bir başka... Kaldırımlar ise hem dar hem de bordür taşları, bebek arabalarının (tabii tekerlekli sandalyelerin de) iniş çıkışlarına uygun değil. "Pardon, istemeden çarptık, özür dileriz, biraz çekilebilir misiniz?" diye diye düzlüğe varıyorsunuz ama ne varış! Bir de mekânlara giriş çıkış sorunu var. Diyelim bir yorgunluk kahvesi içmek veya bir şeyler atıştırmak için bir kafeyi gözünüze kestirdiniz. Yüksek girişliyse ve yanınızda çocuk arabasını sırtlanacak biri yoksa işiniz zor. Hele bir de yardımsever bir centilmen yoksa yandınız. İlk gördüğünüz birinden yardım istemeniz gerekiyor ki bu da kimi zaman pek hoş karşılanmıyor. Bence belediyelerin ruhsat verirken engellileri (evet, biz de engelli sayılırız) dikkate alarak bir uygulama standardı getirmesi gerekiyor. Aslında sadece Bebek'te değil, İstanbul'un hemen her yerinde bebeğinizle birlikte ağız tadıyla gezebileceğiniz bir kaldırım, neredeyse yok. Pek çok yerde kaldırımlar yenileniyor yenilenmesine de bebek sahibi anne babaları düşünen yok. Zaten bir bebek arabasının geçebileceği genişlikteki kaldırımlar, kimi yerde her 25 metrede bir ağaçla geçilmez oluyor. Böyle durumlarda kaldırımdan inmek, sonra tekrar çıkmak, o yüksek bordürler yüzünden tam bir işkenceye dönüşüyor. Kaldırımlara girip çıkmak için yapılmış eğimlerse hak getire... Büyük çoğunluğu laf olsun diye yapılmış. Vazgeçtiniz açık havadan ve istemeye istemeye bir alışveriş merkezine attınız kapağı. Orada da bambaşka sürprizler bekliyor sizi. Arabayı otoparka bırakıp yukarı çıkacaksınız, giriş katına kadar asansör yok. Hadi çıktınız diyelim, aynı sorunu bir kez daha dönüşte yaşıyorsunuz. Zaten herkesin eli kolu dolu olduğu için, yalvaran bakışlarla etrafa gülücük dağıtmak zorunda kalıyorsunuz.
YÜRÜYEN MERDİVENLERE DİKKAT! Geçenlerde gittiğim bir alışveriş merkezinde kapıdaki görevli, "Hanımefendi diğer katları da dolaşacak mısınız?" diye sorunca şaşırdım, "Yanlış anlamayın, dün bebek arabasıyla yürüyen merdivenden inmeye çalışan birinin çocuğu arabasıyla birlikte aşağı yuvarlandı da... Vallahi çok korktuk onun için uyarmak istedim," dedi ardından da. Bu arada Türkiye şartlarında aynen otomobil alırken dikkat ettiğiniz gibi, bebek arabanızın da engebeli, bol çukurlu yollara (kaldırımlara) uygun olmasına dikkat etmelisiniz. Öyle küçücük tekerlekli, narin, kibar bebek arabaları bize göre değil. Kaporta, tekerlekler, amortisörler ciddi ciddi sağlam olacak ki, bir ay sonra dağılmasın. Bunun bir de karı-kışı var. Biraz ucuzunu alacağım diye, paranız tümden boşa gitmesin. "Sesimizi inşallah belediyeler de duyar!" diyerek hepinize kazasız belasız gezmeler diliyorum!
Yayın tarihi: 15 Kasım 2008, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/15/ct/haber,EAE9ACACF4824F0389F33285131EFEAE.html Tüm hakları saklıdır.