kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Buğra İngiliz Kraliyet ailesi müzik okulları sınavının ilk beş kurunu başarıyla bitirdi.

Doğanın seslerini notalara döküyor

GÜLŞEN İŞERİ
06.11.2008
5 Ekim'de Londra'da piyano resitali veren 14 ya.ındaki Buğra, bir otistik. Ve o, İngiliz Düşes Sarah Ferguson'un çektiği içler acısı görüntülerle gündeme gelen çocukların doğru yapılandırılmı. bir eğitimle neler yapabileceğini göstermesi bakımından çok olumlu bir örnek..
Buğra 14 yaşında bir otizm hastası. Ailesi üç yaşında fark etti Buğra'nın otistik olduğunu çünkü dış görünüş itibarıyla diğer çocuklardan hiçbir farkı yoktu. Aile hastalıkla birlikte bir şeyi daha fark etmişti: Buğra, dünyada sadece 668 kişide görülen, Mozart ve J.S.Bach'ın da sahip olduğu doğadaki tüm sesleri nota diline deşifre edebilme yeteneğine sahipti. Aile bu yeteneğin üzerine eğilip piyano derslerine başlamış. Tabii bu süreçte kapı kapı okul gezmişler ancak çaldıkları her kapıdan ret yanıtı gelince Avrupa'nın yolunu tutmuşlar.
İngiliz kraliyet ailesinin düzenlediği yarışmaya hazırlanarak 2006 yılında İngiltere'de ilk resitalini veren Buğra, geçtiğimiz haftalarda Londra'ya davet edilerek orada da bir resital sundu.
Buğra, İngiliz Kraliyet Ailesi Müzik Okulları sınavlarının ilk beş kurunu takdir seviyesi alarak geçmiş. üstelik üç kur sonra İngiltere'de veya başka bir gelişmiş ülkede konservatuarın üniversite seviyesine girmeye hak kazanacak. 13 yaşındaki Buğra'nın makine mühendisi babası Kemal Çankır ile tarih öğretmeni annesi Necla Çankır; Buğra'nın sesini duyurmak istiyor.
Türkiye'nin sahip çıkmadığı Buğra kendini var ederek Avrupa'da başarılara imza atıyor. Bu başarı öyküsünü anne Necla Çankır anlattı.

- Buğra'nın otizm hastası olduğunu nasıl fark etiniz?
- Buğra, 2-2,5 yaşına kadar konuşmadı. Benden başka hiç kimseye gitmiyordu. Göz teması kurmayan bir çocuktu ama son derece sağlıklı ve dış görünüş itibariyle çok güzel bir çocuk olduğundan aklımıza bir şey gelmemişti. Tatillerde memlekete gittiğimizde "Yabani senin bu oğlan," derlerdi ama hep sürekli benimle olduğumdan böyle olduğunu düşünmüştüm. Otizmi tanımıyorduk ki. Bir tek Yağmur Adam filmindeki karakteri seyretmiştik.

- O süreçten sonra nasıl bir eğitim sürecinden geçti Buğra? Biliyorsunuz ki Türkiye'de eğitim sağlıklı değil, hele bir de engelliyseniz bu iki kat zorluk getirir...
- Büyük oğlumun Tarabya'da gittiği okulun kreşine verdik ancak orada gün boyunca ağlamış. Kreşin müdiresi "Çocuğunuz otistik olabilir. Kreş şu an hiç uygun olmayacak," dedi. O anda Buğra'nın o zamana kadarki halleri gözümün önünden geçti ve doğru bir tespit olduğunu düşündüm ama eşim asla böyle bir şey olamayacağını söyledi. Aralık ayıydı, "Bahara kadar bekleyelim;" dedi. Nisanda başka bir kreşe verdik. Akşam üzeri almaya gittiğimizde Buğra, bir köşede oturmuş materyalleri diziyordu. Öğretmeni durumun farkında olarak bize bir adres verdi. Hemen önerilen kişiye gittik. Aldığımız cevap Buğra'da bir anomalinin olduğuydu ama hafif bir vakaydı. Bu kez oldukça yoğun bir araştırma içine girdik. Psikiyatrist Yankı Yazgan'a ulaştık. Ben bir cevap istiyordum, bir tanı konsun istiyordum. Yankı Bey "Çocuğunuz özel bir çocuk ve özel eğitim aldırmak durumundasınız," dedi. Önerilen iki merkeze gittik ve eğitimlere başladık. Ayrıca geceleri eve bir pedagog geliyordu. Eşim ve ben de bir aile terapistine gidiyorduk.

BUĞRA'YA HAKSIZLIK OLURDU
- Bu durumu öğrenmek sizlere nasıl yansıdı?
- Yeni durumu öğrenme, adaptasyon ve çalışmaların başlaması iç içe gelişen süreçlerdi. Ben bir süre aile terapisinin dışında ilaç kullandım ve yıkılmışlık psikolojisini kısa sürede atlatıp kendi kulvarımızda güzel yollar almaya başladık. Bu arada "Otizm nedir, nasıl bir engeldir?" sorularının cevabını çeşitli kitaplardan ve internet üzerinden yaptığımız araştırmalarla iyice öğrendik ve yapılacak tek şeyin, bireysel eğitim almak ve çocuğun zamanını iyi organize etmek olduğunu kavradık. Bu arada pedagog gelmediği geceler Buğra'yı dizlerimin arasına kıstırıp, önümüzdeki iki sehpada ben çalıştırıyordum. Bu çocuğu zorlamak değildi, önümüzdeki çalışma kağıdına konsantre olmasını sağlıyordu. Yoruluyordu ama "Yeter ki, öğretin bana, ben yorulmaya razıyım," dercesine çalışmalara uyumla katıldı. Bir ayçiçek resmi yapıp, "Çiçek," dedim. Bir gün Buğra 'Çiçeh,' dedi; o anki duygularımı anlatamam. Verilen emeklerin karşılığı alınıyordu artık. Kısa süre sonra da okumayı öğrendi.

- Gelelim Buğra'nın yeteneğine...
- Buğra'nın psikoloğu Şeniz Pamuk "Buğra'nın kulağının iyi olduğunu düşünüyorum; çok güzel ezgiler mırıldanıyor. Bu konu üzerine eğilelim," dedi. İş yerinde şoförlük yapan, ayrıca bizi doktorlara götüren çocuk org çalıyordu. Eve bir org aldık. Onunla çalıştılar. Gerçekten de Buğra ezgileri kulaktan çıkarmaya başladı. Ancak otistik bir çocuğa tam anlamıyla müzik eğitimi verecek birini bulamadık. Bu arada eşim iş değişikliği yaptı ve İskenderun Demirçelik Fabrikası'nda işe girdi. Buradaki ilköğretimin müzik öğretmeniyle çalışmaya başladılar. Buğra'nın kulağının çok iyi olduğunu, büyük olasılıkla absolüt olduğunu ilk kez, ehil bir ağız olarak o söyledi. Bir süre sonra şimdiki öğretmeniyle çalışmaya başladılar. Rus bir bayan ve Buğra'yla çok iyi iletişim kurdu. Eve bir piyano aldık. Çalışmaları dört yıldır devam ediyor..

- Bu durum, Buğra ve sizlerin karşılıklı emeği sanırım.
- Allah bize bir engel verdi belki ama bir de avantaj verdi. Değerlendirip değerlendirmemek bize kalmıştı. Çocuğumuzun engelleriyle savaşmayı göze almış bir aile olarak böyle bir yeteneği değerlendirmemek Buğra'ya haksızlık olurdu. O evimizde her zaman, her yönüyle bir kişilik oldu. Piyanonun başında ise devleşiyor. Gurur duyuyoruz biz oğlumuzla; çünkü hep emek verdi, yoruldu ama çabasını hiç bırakmadı. Ama bu hummalı yolda en çok yorulanımız oldu.

- Kendi ülkenizde ret yanıtlarıyla okullardan dönerken, Avrupa'dan 'Evet' yanıtını almak size neler hissettirdi?
- Ülkemi elbette çok seviyorum ama ne yazık ki tırmalayan biriyseniz kapılar hemen açılmıyor size. Sizi anlamıyorlar ki... Engeli olan birisini bir şey yapmak istiyorsunuz. Ama biz yılmadık. Özel piyano derslerine yoğunlaştırdık. Şu an Buğra çok iyi bir yere geldi piyanoda. 2006'da ve 2008'de İngiltere'de (İlki Cambridge'de, ikincisi Londra'da) resital verdi ve öyle çok alkış, övgü aldı ki.. Çok onurlandık, çok mutluyuz.

BİZİ HİÇ YORMAZ
- Buğra'nın sizlerle arası nasıl?
- Benimle arası mükemmeldir. Oyunlar oynarız, bana bir sürü çocuksu espiriler yapar. Oyunların arasına eğitici bir şeyler sokmaya çalışırım. Bu gibi zamanlarda algısı sonuna kadar açıktır. Dili günden güne daha iyi anlıyor. Kendisini ifade etmede kullandığı dil daha zayıf; daha çok bildiği kalıpları kullanıyor ve ihtiyaç duyduğu zaman konuşuyor.

- Bize Buğra'nın bir gününü anlatın desem...
- Buğra sabah kalkıp okuluna gidiyor. Okul Antakya'da, arabayla bir saat mesafede. Öğleden sonra eve geldiğinde illa ki her şeyden önce benimle oyun oynar, hikâyeler anlattırır. Merak ettiği şeyler varsa sorar, öğrenir. Nereye gidersem Buğra'yla gideriz. Akşamları babayla piyano çalarlar. Bilgisayarda oyunlar oynar, bizi yoracak hiçbir şeyi olmaz.
Haberin fotoğrafları