Yolculuğu oldum olası sevmişimdir. Gerçi artan yaşla ve yoğunlukla, gün geçtikçe zor gelse de bazen yeni yerler görmenin hazzı, bazen sevdiklerime kavuşmanın mutluluğu, bazen de yeni bilgiler edinmenin doygunluğu yolculukları güzel kılıyor. Zaten yolculuğun psikolojisini oluşturan, öncelikle amacıdır.
Sevdiklerinden uzaklaştıran, isteksiz çıkılan yol acı verir. Yolculuğu etkileyen önemli unsurlardan biri de yolculuğu yaptığınız araç ile o aracın personelidir. Ama galiba yol arkadaşları bunların tümünü etkileyip, yolun uzamasına neden olabiliyor. Geçen hafta mesleki bir kongreye katılmak için pazar günü Chicago'ya uçtum. Yer bulabildikçe THY ile uçan ve bu konuda kararlı biriyim. Bu yolculukta da gerek yeni bir yer görecek olmak, gerek toplantıdan gelecek bilimsel katkı yolculuğu umutlu başlattı. Başta kaptanlar ve kabin görevlileri olmak üzere, tüm servisiyle THY, seçim konusundaki titizliğimde beni yine haklı çıkardı. Ama benim ve diğer arkadaşlarımın yol psikolojisini olumsuza çeviren her zamanki gibi yolcular oldu. Bir kez daha çocuk yetiştirmenin ve özgürlüğün başkalarının haklarını gasp etmek demek olmadığını öğretmenin birçok sorunu çözebileceğini gördüm.
KONTROLSÜZ MACERACILAR Biliyorsunuz 19 Mayıs'ta 'dumansız hava sahası' kampanyası başladı. Kampanya kendilerinin ve çocuklarının sağlığını düşünenlerce sahiplenildi. Ama bu yolculukta gördüm ki duman satmak isteyenler de boş durmuyor. En büyük duman pazarlayıcılarından biri, dumanın satışını artırabileceği yerlerin sahiplerinden 18 kişiyi Amerika'da kovboyculuk oynayıp, kement sallamak için davet etmiş. Macera yaşamakla, duman solumayı nasıl birleştirecekler bilmem, ama bizim yol psikolojimizi dumanladıkları kesin... Uzun yolda uyurken izinsiz fotoğraf çekmeleri, yüksek sesle konuşarak çalışanları ve uyuyanları hiçe saymaları, özverili uçuş personeline kovboy gibi davranmaları yeterince can sıkıcıydı. Topluluk içinde nasıl davranılması gerektiğini çocuklara ailelerinin öğretmesi gerektiğini, sonradan okulların ya da paranın öğretemediğini bir kez daha hatırladık. En azından dönüşte arkamda babasıyla oturan altı yaşındaki çocuk, başkalarını rahatsız etmeden eğlenmeyi ve özür dilemeyi biliyordu. Hatta kadın kabin görevlisine yakışıklılığından ve özel hizmet istediğinden bahsetmenin sevimlilik değil, terbiyesizlik ve dünyanın her yerinde geçerli kanunlara göre cinsel taciz olduğunu, duman misafiri amcalarından önce öğrenmiş bile olabilir.
Kızlarınıza da nerede çalışırsa çalışsınlar, bunun taciz olduğunu ve net bir şekilde karşı çıkmaları gerektiğini öğretin. Akıllı kurum, bu durumda çalışanının yanında olacaktır. Müşteri, her zaman haklı değildir. Bu arada dönüşte de aynı grupla karşılaştık. Bekleme salonundaki gürültülerinden, uçakta onlara değil de altı yaşındaki çocuğa yakın olduğumuza şükrederek döndük.
ISLAK BAVUL SÜRPRİZİ Sevgili anne ve babalar siz çok önemlisiniz. Çünkü geleceği sizin büyüttükleriniz yapılandırıyor. Yolculuğu sevimsizleştiren yol arkadaşlarının olumsuzluklarını güleryüz ve çalışma disipliniyle dengeleyen personel için Türk Hava Yolları'nı kutlayarak otele vardığımda, bir başka kötü süprizle karşılaştım.
Bavulumun içindeki tüm elbiseler ıslaktı ve bir ceket boya vermişti. Resmi kıyafetle toplantıya katılmam gerekiyordu. İstanbul'da uçağa binerken yağan şiddetli yağmurun altında bekletilen bavul ıslanmış ve 12 saatlik yolculuk boyunca ıslak kalmıştı. Böylece uçuş personelinin düzelttiği psikolojiyi, Atatürk Hava Alanı yer personeli (Sanırım sorumlu THY değil, Havaş) yerle bir etmişti. Maddi zararın yanı sıra yoldaki spor kıyafetle katılmak zorunda kaldığım toplantının ve açıklamak zorunda kaldığım için insanlarda oluşan kötü imajın bedelini kimin ödeyeceği ve sorumluluklar ayrı bir yazı konusu. Bu yazıyı, dönüş yolunda uçakta yazıyorum.
Dumansız hava sahasının sigara firmalarının ataklarına rağmen anlamına, hâlâ gittiğim yol kıyafetim dışında tüm giyisilerim mahvolsa da gülümseyen ve iyi bir servis veren personele sahip Türk Hava Yolları'nın değerine, çocuk yetiştirmenin, onlara görev bilinici, saygı, kendine güven ve sorumluluk verebilmenin önemine inanarak dönüyorum. Geçen hafta "Artık konuşmuyorum,'' demiştim ama galiba hepimizin yanlışları gördükçe konuşması, bıkmadan anlatması ve yanlışları değiştirmeye çalışması gerekiyor.
Yayın tarihi: 8 Kasım 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/08/ct/haber,62A528717DDF4531B93F054D0BC36657.html
Tüm hakları saklıdır.