Langa Bostanları olarak adı geçen alan dört senedir aralıksız kazılıyor.
İLİŞKİLİ HABERLER
Kent arkeolojisi Marmaray'la gündeme geldi
Kent arkeolojisi Marmaray'la gündeme geldi
Marmaray kazıları ile ortaya çıkan bulgular, İstanbul'un MÖ 6300 yılına ait, sur içinde bilinen en eski köyünü ortaya çıkardı. Bataklık alanda nasıl çalışılması gerektiği üzerine gelişen tartışmalar, aslında kent arkeolojisi konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu gösterdi ..
Fransız coğrafyacı/tarihçi Fernand Braudel, "Uygarlıkların mükemmel yol göstericiler olduklarını kim inkâr edebilir? Zamanı aşan, süreyi alt eden onlardır," der. Uygarlığın sürekliliğinden ve bu değişiklikler içinde eski değerleri içine sindirdiğinden bahseden Braudel'in perspektifiyle baktığımızda, doğunun ve batının geçiş yolu üzerinde bilinen en eski izlere sahip bir kent olan İstanbul'la ilgili yükümlülüklerimizi acaba yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Yenikapı'da dört yıldır süren Marmaray kazılarında ortaya çıkan bulgular ve bunların nasıl incelenip korunacağıyla ilgili yapılan tartışmalarla beraber İstanbul yeni bir sınavdan geçiyor. Dolayısıyla devam eden kurtarma kazısı, sadece arkeolojik bulguları toprak altından çıkarmak için değil, bölgede tarih içinde değişikliklere uğrayan yaşamı su üzerine çıkarmak açısından da büyük önem taşıyor.
Kazılar sonucu İstanbul'un Neolitik döneme ait ve bilinen en eski köyüne ulaşılması ve bunun kentin tarihi için taşıdığı önem tartışmanın bir yanında, Gebze Halkalı arasındaki 77 kilometrelik mesafeyi 105 dakikaya indirerek İstanbul trafiğini rahatlatmakta çok önemli bir rol üstlenecek Marmaray Projesi'nin daha fazla gecikmemesi diğer bir yanında duruyor. Tartışmanın son günlerdeki ekseni ise yerleşim yeri bulunan bölgenin hemen kenarındaki balçık alanın hangi yöntemle kazılması gerektiği üzerinde yürüyor.
KAZILAR BALÇIKTA DA DEVAM ETMELİ
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi ve Arkeologlar Derneği Başkanı Doç. Dr. Necmi Karul, Marmaray kazısını yürüten İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin bölgedeki bulguları taşımak için kullanmayı düşündüğü yöntemi riskli bulduğunu ifade ediyor. Doç. Dr. Karul, makine gücünden yararlanarak arkeolojik malzeme içeren balçık dolgunun kalıplar halinde alınmasının ve incelenmek üzere daha uygun bir ortama taşınmasının teorik olarak mümkün olduğunu ancak bunun için yeni bir teknik çözüm üretilmesi gerektiğini iddia ederek şunları söylüyor: "Bu işlemi bildik kepçelerle yapmak mümkün değil.
Geleneksel yöntemler; çapa, mala ile kazmak ise bu durumda daha etkin bir çözüm olarak görülüyor. Her koşulda hiç kimsenin burada açığa çıkarılan yerleşmenin önemi konusunda kuşkusu yok. Ancak bu kesimde kazıların devam etmediğini duyuyoruz, buna anlam vermek güç."
DÖRT YILDIR NEREDEYDİLER?
Buna karşılık İstanbul Arkeoloji Müze Müdürü İsmail Karamut ise Yenikapı'da sürdürülen kazıların farklı disiplinlerden bilim insanlarının görüşlerinin alınarak yapıldığını vurgulayarak kazı için düşündükleri yöntemi savunuyor. Kazının bitmesinden rahatsız olanlar bulunduğunu ve sorunun buradan kaynaklandığını söyleyen Karamut, ekliyor: "Dört yıldır bu kazılar iyi gidiyordu, biz bilimsel çalışıyorduk da neden bugün bilimsel değiliz. Biz bu alana kepçe sokmaya dört yıl önce de başlayabilirdik ve iki tane kepçe ile orası altı ayda biterdi. Jeologlar buranın Lykos Deresi'nin yönünü değiştirmiş olmasından dolayı oluşmuş bir bataklık ya da Küçük ve Büyükçekmece gölleri gibi bir lagün olabileceğini söyledi. Yani bu bataklığın içinde mimari yok. Şimdi bu aşamadan sonra biz o alanı Marmaray yetkililerine teslim edeceğiz ve onlar kepçeyi getirecekler ve balçığı alıp blok halinde kesercesine alıp bir kenara koyacaklar ve biz orada çalışacağız.
Ama kepçe girdiği zaman başında yine bizim arkeolog arkadaşlarımız olacak. Eğer bir şey bulunursa 'Dur' diyecekler." İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ise alanın deniz seviyesinin dokuz metre altında olması nedeniyle yağmur suları ile çamurda elle kazmanın iyice olanaksız hale geleceğini ve bu yüzden de buluntuların gözden kaçırılacağını düşünüyor. Bölgedeki dolgunun büyük bloklar halinde çıkartılıp acele edilmemesi gerektiğini ve bulguların farklı araştırma tekniklerini de uygulayarak detaylı laboratuvar çalışmalarına tabi tutulması gerektiğini belirterek düşüncelerini şöyle aktarıyor: "Burası bilinen en eski balçık kazısı.
Bataklıkta oksijen olmadığı için bakteri de yaşayamıyor. Dolayısıyla deri, ahşap, insan iskeleti, tohum gibi organik maddeler bozulmadan olduğu gibi korunur. Bu da şu ana kadar sahip olmadığımız birçok bilgiye ulaşmamız anlamına gelir. Kazı aceleye getirilirse tahribat büyür."
RAPOR VARDI
Bu tür kazıların farklı bir örgütlenme modeli geliştirilerek hayata geçirilmesinin zorunluluğu ise uzmanların üzerinde ortaklaştıkları bir fikir. Özellikle İstanbul gibi çok kültür katmanlı, mega kentte kazı yapmak işleri daha da zorlaştırıyor. Aslında tarihi yarımada içerisinde sözü edilen bulgulara rastlanacağı hemen herkesin tahmin edebileceği bir olasılık olarak duruyordu. Fransız Anadolu Araştırmaları arkeologlarından Aksel Tibet bu olasılık nedeniyle bölgede yapılacak herhangi bir inşaat öncesi ön hazırlıkların ciddiye alınması gerektiğini ve proje takviminin de bu hazırlıklara göre oluşturulmasını vurguluyor. Aslında inşaat başlamadan önce projenin esas finansörü olan Japon JBIC bankası Marmaray Projesi'nin İstanbul'un tarihi dokusuna etkisinin nasıl olacağına dair bir rapor talep etme ihtiyacı duyduğunu söyleyen Tibet, firmanın UNESCO'ya başvuruda bulunduğuna da dikkat çekiyor.
UNESCO'da Aksel Tibet'in de dahil olduğu farklı disiplinlerden yedi veya sekiz kişilik uzman heyetinin oluşturduğunu belirten Tibet, "Ekip bu projenin gerçekleştirileceği yerlere giderek, onlara verilen brifingleri dinledi ve bir rapor hazırlayıp UNESCO'ya teslim etti. Raporda, sur içinde yüzeyden itibaren kazılacak yerlerin her birinde istisnasız planlı programlanmış bilimsel arkeolojik kazıların yapılması ve elde edilecek bulgulara göre gerekirse bu projenin bazı ayaklarının değiştirilmesinin gerekebileceği belirtildi," diyor.
Tibet, bu denli büyük kazıları müze müdürlüğünün üstlenmesi gerektiğinin de raporda yazıldığına dikkat çekerek, projenin Türkiye'de çok iyi bilinen Keban ve Karakaya barajlarında da uygulanan bir yöntemle ayrı bir oluşum yapılandırılarak yine müze denetiminde çalışmasının daha doğru olacağının da önerildiğini sözlerine ekliyor. UNESCO tarafından İstanbulun dünya ortak mirasından çıkartılması telaffuz edilmişken seçimlerimizi hangi kriterlere göre yapacağımızı belirlemek açısından bir başlangıç olabilir.
İLİŞKİLİ HABERLER
Kent arkeolojisi Marmaray'la gündeme geldi
Yayın tarihi: 26 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/26/pz/haber,E22D86E0A3FA4EFB82464E054A8EEDBB.html
Tüm hakları saklıdır.