kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Ekim 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Haydi alışverişe!

Şık bir kafedeyim.
Hali vakti hayli yerinde iki hanımın global kriz hakkında konuşmasına kulak misafiri oluyorum.
"Ay şekerim, birkaç ay yeni bir şey almam! Bundan sonra az tüketim, basit hayat!" diyor biri.
Öteki karşılık veriyor: "Almanya'da bir profesör hanımın evine misafir olduk geçen ay. Özellikle dikkat ettim; banyosunda tek bir sabun, tek bir şampuandan başka şey yoktu! Bizimkisi ne israfmış zaten!"
Nasıl heyecanlı bir içtenlikleri var.
Düşünüyorum da...
Dışarıda bekleyen gösterişli ve muazzam benzin harcayan arabalarını ne yapacaklar? Hayat hakikaten acıklı bir güldürü bazen!
Biliyorum, zenginler için tasarruf bir "ruh hali" dir, bir hayat tarzı değil.
Ancak son günlerde benzer fikirleri her kesimden insandan işitmekteyim.
Hatta gazetelerde alışveriş çılgınlığıyla zorunlu alışverişi aynı potaya sokup tasarruf öneren allı pullu yazılara rastlıyorum.
Oysa modern kapitalizmin azgın tüketim kültürünü eleştirmek ve karşı çıkmak başka şey, tüketimi tu kaka etmek başka şey!
Gerçek o kadar basit, o kadar çocukça değil!
Bakın...
Türkiye'de geçen yıl perakende sektörü nde çalışanların sayısı 2.5 milyon dolayındaydı. (Çalışanların katkı yaptıkları insan sayısını 4'le çarparak bulabilirsiniz.)
Üstelik perakende sektöründeki istihdamın 2010' da patlama yapacağı tahmin ediliyordu. 2009'dan başlayarak sektörün her yıl bünyesine katacağı yeni eleman sayısının yılda 50 bini bulacağı söyleniyordu.
Sürekli büyüyen sektör 2007 ve 2008'de özel tüketim harcamalarınd yani ortada global kriz yokken) daralma meydana gelmesine rağmen cirosunu muazzam miktarda büyütmüş, yeni istihdam kapıları açmak konusunda umut vermişti.
Peki marketlerde, mağazalarda çalışanlar kim?
Ağabeyimiz, kardeşimiz, çocuğumuz, akrabamız, komşumuz, dostumuzun çocuğu, öğrencimiz, hemşerimiz...
Bizim kriz paranoyasıyla alışverişten kaçmaya kalkışmamız ve abartmalı tasarruf tercihlerimiz onların hayatını yakından ilgilendiriyor.
Sırf kriz var diye...
Alacağımız yeni bir kazak; canımızın çektiği bir makarna sosu; bir kafede içeceğimiz kahve, yiyeceğimiz kek; arkadaşlarla dışarı çıkıp yiyeceğimiz güzel bir yemek işimizi bitirir mi?
Aile bütçemiz birdenbire yıkılır mı? Hayır! Ama bir kez bu mantıkla hareket etmeye başladık mı...
O mağazalarda, marketlerde, kafelerde çalışan on binlerce gencin hayatı söner.
Asıl kriz odur işte!