And, okurlarından 'müşterilerim' diye bahsederdi.
Çocuk ruhlu bir sihirbaz
Türkiye kültür tarihinin bereketli kalemi, 81 yaşındaki Metin And, kendisine 'oyunbozan' şeklinde hitap edilmesinden hoşlanıyordu. Çocuk ruhlu And, oyunları da çok seviyordu..
Kiminin 'Rönesans adamı', kiminin 'kültür arkeologu', kiminin de, 'gökkuşağının sekizinci rengi' dediği Metin And, kendisine en çok 'oyunbozan' denmesinden hoşlanıyordu. 81 yaşındaydı ama deyim yerindeyse tam çocuk ruhluydu, oyunları çok seviyordu. Geçen yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı seçilmesine de aynı ruhla "Çok şaşırdım" demişti. "Sizce neden siz seçildiniz?" diye sorunca da, şöyle cevap vermişti: "Bunu sorduğum zaman kızıyorlar bana, seçenler yani. 'Biz bütün kitaplarını inceledik; 54 kitap, 1 bin 500 yazı, bunu sen alabilirsin' dediler. 'Peki. Susuyorum' dedim. Tabii büyük bir onur... Aslında adalet duyguma göre benim seçilmemem lazımdı, kitaplarım yaratıcı edebiyatın ürünleri değil... Ama 'Seçildim mi, bunu da yan cebime koy' derim yani..."
BEN ALZHEIMER DEĞİLİM!
Geçen yıl Metin And'la yaptığımız, 4 Kasım 2007'de de SABAH Pazar'da yayımlanan söyleşide, onca araştırma ve edindiği bilgileri işi bitince hafızasından attığını söylemişti. "Böyle bir mekanizma geliştirdim" diyerek de eklemişti: "Tüm bu yazdıklarımı hatırımda tutsam deli çıkarım, Bakırköy'e götürürler beni..." Aynı söyleşide Metin And, en büyük korkusunu itiraf da etmişti: "Alzheimer'dan çok korkuyorum. Felaket bir şey!" Kendine dair pek çok hikâyesi olan And, bu konuda da şu hikâyeyi anlatmıştı: "Ailemde hiç hastalık yok, bir hastalık vardı; babamda ve babaannemde, Alzheimer! Toprakbank'tan 40 gün 40 Gece isimli kitabım çıkmıştı, ondan bir tane hediye ettim gittiğim profesöre. Çıkarken 'Şu kitabı yazan Alzheimer olmaz' dedi. En yakınımın adını unutuyorum, yüzünü unutuyorum ama araştırma; zincirleme giden şeydir. Bende de halkalar yerli yerine oturuyor, 'Ben Alzheimer değilim, Alzheimer olsam yanlış yaparım' diyorum..."
1999'DA ÖLÜYORDUM!
Araştırmacı yazar Metin And'ın evinin dağınıklığı, klasik müzik arşivi, aksiyon film sevdası kadar sigaraya olan düşkünlüğü de hep çok konuşuldu. Daha sonra bırakmış mıydı bilmiyorum ama geçen yıl, çapkınlık yapmak için ortalıktan sıvışan delikanlılar gibi, sigara içmeye kaçıyordu TÜYAP'ta bile... O zaman şu diyalog geçmişti aramızda:
- Ne kadar zamandır sigara içiyorsunuz?
- 1999'a kadar dört paket sigara içtim. 72 yaşındaydım. Felaket bir hastalık buldu beni. İstanbul'daki evde, bir gece nefes alamamaya başladım. Ama anlatılır gibi değil. Sabahı zor ettim. Galatasaray'dan sınıf arkadaşım vardı Ankara'da, Aydın Karamehmet'ti adı, kardiyoloji profesörüydü. Hemen onu aradım. Eğer bulamasaydım evinde, ben bugün hayatta olamayacaktım.
- O denli ciddiydi...
- Yemin ederim... "Senin işin doktorluk hastanelik," dedi. Gittim hastaneye; "Aman dediler, hiç kıpırdamayın..." Acile götürüp; biri röntgene yatırdı, biri kan aldı, öteki tansiyona baktı, biri de ön ödeme faturasını koydu önüme (gülüyor)... Yoğun bakıma çıkardılar, dört gün kaldım. 24 saat üç çeşit oksijen maskesi takıldı. Bu bir virüsmüş, ciğere girince bütün oksijeni etkiliyormuş. Benim yüzde 50 düşmüş oksijenim. 48 saatlik ömrüm kalmış, sonra öğrendim bunları.
- Sonra mı sigarayı azalttınız?
- Hastaneye giderken, "Bu herhalde sigaradan oldu," diyerek kestim sigarayı. İki sene içmedim. Ama bıraktıktan üç-dört ay sonra feci kilo almaya başladım. Zayıflayan ciğerlerim kalbe de etki etti ve ritim bozukluğu oldu. Ama yalnızım, çok dağınık bir evde çalışıyorum, sigara büyük kurtuluş oluyor. Doktorla konuştum, "Sana baskı yapıyorsa, sigara içmekten çok daha zararlıdır bu baskıyı karşılamak," dedi. Öyle olunca, çok sıkıştığım zaman içiyorum.
- Nefes sıkışması devam ediyor mu?
- Çok şükür... Ama oksijen makinesinde yatıyorum ben. O makineyle öyle rahat bir uyku uyuyorum ki, üç saat bile bana kâfi geliyor.
Yayın tarihi: 2 Ekim 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/02//haber,1EB1A9CE587D4F6082D96A0421139546.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.