kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
15 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

"El öpmeyi sevmem. '3 kişinin elini öpün' derim"

AA
Giriş Saati : 15.09.2008 18:30
Güncelleme : 15.09.2008 21:39
Yeni Haber
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet döneminde eğitime en büyük yatırımın son 6 yıl içinde yapıldığını bildirdi.

Erdoğan, Marmara Üniversitesi'nin Sultanahmet'teki rektörlük binasında düzenlenen 2008-2009 akademik yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada, bugün ayrı bir heyecanı, coşkuyu ve gururu taşıdığını söyledi.
Bundan 27 yıl önce 1981 yılında o günkü adıyla Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden mezun olduğunu hatırlatan Erdoğan, ''27 yıl sonra başbakan olarak mezun olduğum üniversitenin eğitim ve öğretim yılı açılış töreninde bulunmak ve sizlere hitap etmek beni duygulandırdı. Marmara Üniversitesi öğrencisi ve mezunu olmaktan hep gurur duydum. Bundan sonra da gurur duymaya devam edeceğim'' dedi.

Erdoğan, Anadolu geleneklerinde aşırı bir şekilde el öpme bulunduğunu belirterek, ''El öpmeyi sevmem. '3 kişinin elini öpün' derim. Babanızın, annenizin ve hocanızın.... Bunun dışında asla. Aksi, ifade edemeyeceğim çirkinlikte bir tehlikedir. Çünkü o öz güveni alır götürür. O adeta sizi köleliğe doğru iter. Bu toplum, köleler veya tabulaştırma anlayışının olduğu insanlardan müteşekkil bir toplum olmamalıdır'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, bu yıl kuruluşunun 125. yıl dönümü kutlanan Marmara Üniversitesi'nin Türkiye'nin en eski, köklü ve seçkin üniversitelerinden biri olduğunu belirterek, ''başarı dolu yıllar'' diledi.

EĞİTİME YATIRIM YAPMANIN GEREKLİLİĞİ

Her açılış töreninde yaptığı konuşmada, ilkokuldan üniversiteye kadar tüm öğrencileri birer cumhurbaşkanı, başbakan, siyaset ve bilim adamı, sanatçı ve iş adamı adayı olarak gördüğünü ifade ettiğini dile getiren Erdoğan, kendilerinin bu koltuklarda emanetçi olduğunu, günü, saati geldiğinde bu koltukları genç kuşaklara teslim edeceklerini söyledi.
''Geleceğin Türkiye'sinin bugünkünden daha iyi, daha müreffeh ve daha kalkınmış ve ilerlemiş olmasını gerçekten istiyorsak gerçekten arzu ediyorsak bugünden yapmamız gereken en önemli şey, eğitime yatırım yapmaktır'' diyen Erdoğan, 2002 yılında iktidara geldiklerinde eğitimde pek de iç açıcı olmayan bir manzarayla karşılaştıklarını ifade etti.

Erdoğan, okul imkanı olmayan yüz binlerce çocuğun yanı sıra okul imkanı olsa bile okula gidemeyen de yüz binlerce çocuk bulunduğuna işaret ederek, özellikle okula gidemeyen 780 bin kız çocuğunu okula gönderebilmek için bir kampanya başlattıklarını ve şu ana kadar da 300 binini okullu yaptıklarını kaydetti
Dünya'nın internet aracılığıyla ''küçük bir köy haline dönüştüğünü'' ancak Türkiye'de illerde dahi bilgisayar tuşuna basmamış, bilgisayarla tanışmamış öğrenciler bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, 6 yılda 123 bin yeni dersliği Türkiye'ye kazandırdıklarını, 8 veya daha fazla sınıfı olan tüm okullarda da bilişim teknoloji sınıflarını kurduklarını anlattı.

OKULLAŞMA ORANI

Bugün öğrencilerin yüzde 95'inin bilişim sınıflarından, bilgisayarlardan ve hızlı internetten yararlanır duruma geldiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Biz iktidara geldiğimizde okullaşma oranı yüzde 27 idi. Bugün ise yüzde 36... İddia ediyorum, Cumhuriyet kurulduğu dönemden sonra eğitime en büyük yatırım son 6 yıl içinde yapıldı. Bunu bizden öncekileri eleştirmek için söylemiyorum. Ancak istiyoruz ki bizden sonra bu koltuklara oturacak olanlar bizi bu şekilde anmasınlar. Bugünün öğrencileri yarın bu koltuklara geldiklerinde bizi hayırla ansınlar. Bizim reformlarımızı, yatırımlarımızı, hedeflerimizi daha ileri noktalara taşısınlar. Hükümet olarak da başbakan olarak da bu sorumluluğun bilincinde eğitim ve öğretimi süratle yarınlara taşımanın gayretiyle bu süreci işleteceğiz. Çok yoğun bir şekilde bu konuda çalışıyoruz.''

DEVLETİN GÖREVİ

Başbakan Erdoğan, törende yapılan konuşmalarda dile getirilen tespitlere katılmamanın mümkün olmadığını, ama Türkiye'de her şeyi devletten bekleme anlayışının en büyük yanlış olduğunu söyledi.
Erdoğan, devletin düzenleyen, denetleyen, koordine eden bir anlayışla bu işe el atmış olması halinde bugün çok daha ileri mesafelerde olunacağını vurguladı.

Bunu eğitimde ve sağlıkta devreye soktuklarını dile getiren Erdoğan, sağlıkta bu işin sadece devletle yürümeyeceğini ve devlet olarak bu işi koordine edeceklerini söylediklerini kaydetti.

Erdoğan, hizmet alımıyla hem kalitenin yakalanacağını hem de kuyruklardan kurtulunacağını dile getirerek, şöyle dedi: ''Peki bu adımı attık. Bu yasaları çıkardık. İş bitti mi? Hayır, bitmedi. Çünkü bu geçiş henüz daha sağlıklı bir durum arz etmiş değil. Daha eksikler var, ama inanıyorum ki zaman içinde bu eksiklerimizi de gidereceğiz. Şu anda devlet sağlıkta yatırımlardan birçok yerde kurtulmuş vaziyette.''

Başbakan Erdoğan, devletin yatırımlarını özel sektörün ya da vakıfların yatırım yapmadığı yerde yaptığını, dolayısıyla oradaki vatandaşların sorunlarını artık ilkel sağlık ocaklarında değil, bir kaç il atlayarak farklı illere gitmeden kendi ilinde kurulan modern hastanelerde çözebildiğini kaydetti.

DOKTOR, HEMŞİRE VE EBE AÇIĞI


Bunların kolay olmadığını dile getiren Erdoğan, bu arada doktor, hemşire ve ebe açıklarının oluştuğunu ve bu konuda da üniversitelerden bu ihtiyaçların giderilmesi talebinde bulunduklarını kaydetti.

Erdoğan, şunları söyledi: ''Bize ne yazık ki bugüne kadar şu cevap verildi; 'Doktor yetiştirmek kolay değil'.... Tabii 'bir inceleyelim' dedik. Nasıl bir iş bu? İnceledik, baktık ki, Almanya'da bir öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı 23,7 veya 27,3 ama bize baktık ki 3,7. Bu Allah aşkına iş mi? Bu bahane mi? Bir taraftan 'batı batı' diyeceksin. Ama batı ne yapıyor, biz ne yapıyoruz? Tabii ondan sonra doktor olmuyor. Niye doktor yetiştirilmiyor? 'Hastane yok' diyemezsin. Niye? Çünkü, biz 'bütün devlet hastanelerini, Sağlık Bakanlığının eğitim hastanelerinin hepsini üniversitelerin emrine vermeye hazırız' dedik.''

Yeni açılan üniversiteler içinde tıp fakültesi bulunanlara Sağlık Bakanlığının hastanelerini eğitim için verdiklerini anlatan Erdoğan, ''Diyoruz ki 'alın, yeter ki buralardan yarınların doktorlarını yetiştirelim'. Hepimiz 780 bin kilometre karelik, 70 milyon Türkiye için değil miyiz? Ne gerekiyorsa bunu yapacağız. Hep beraber yapacağız. Birbirimizin önüne duvar çekmenin, set çekmenin ne anlamı var? Birbirimizle dayanışma içinde olmalıyız'' dedi.

Erdoğan, ''Bizim de, üniversitelerimizin de sonu gelmez kısır tartışmalarla, iç politik çekişmelerle, insanların yaşam tarzlarıyla ve tercihleriyle geçirecek bir tek saniyemiz bile yoktur'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Marmara Üniversitesinin 2008-2009 eğitim-öğretim yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada, eğitim alanındaki çalışmalarına değindi.

Bunlardan birinin Milli Eğitim Bakanlığının özel okullardan hizmet alımıyla öğrenci okutmak olduğunu belirten Erdoğan, ''Kolejler var, özel okullar var ve doluluk oranları düşük. Hem biz o yatırımı yapmaktan kurtulmuş oluruz ve bunların bedelini öderiz. Engellediler. Bu benim anlamadığım, anlamakta zorlandığım bir yaklaşım'' diye konuştu.
Türkiye'nin herhangi bir köşesinde hiç kimsenin 'okul yoktu da okuyamadım' demesini istemediğini belirten Erdoğan, ilk ve ortaöğretim okullarında ücretsiz ders kitabı uygulamasını hatırlattı.

Erdoğan, bu uygulamaya devam edeceklerini belirterek, şöyle devam etti: ''Bunun yanında; (Babam izin vermedi, okuyamadım.) Hayır. (Özürlüydüm okuyamadım.) Hayır. (Maddi durumum el vermedi, okuyamadım.) Tüm bu mazeretleri ortadan kaldırmak için düzenlemeler yapıyoruz. Reformlar yaptık, kampanyalar yaptık ve çok şükür eğitimin önündeki engelleri büyük oranda kaldırdık. Bugün özürlü annesine evinde eğitim için bile parasal destek veriyoruz. Yeter ki bu yavrularımız okutulsun, cahil kalmasın. Son 6 yıl içinde Türkiye genelinde 53 yeni üniversite kuruldu. Bugün artık üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Tabii bunu da eleştirdiler, eleştiriyorlar, saygı duyarız. 'Öğretim elemanını nereden bulacaksınız' dediler. Bakınız 2006 yılından bu yana Milli Eğitim Bakanlığımız her yıl bin öğrenciyi yurt dışına eğitime gönderme kararı aldı. Master, doktora öğrencileri gönderiliyor ve döndükten sonra da üniversitelerimizde, devlet kurumlarımızda inşallah bu gençlerimizi öğretim elemanları olarak kullanacağız.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, öğrencilerin sadece ABD ve İngiltere'ye değil, çok çeşitli ülkelere gönderildiğini, Türkiye'de artık çok farklı dillerde eğitim-öğretim yapılmasını istediklerini anlattı. 5 yılda 5 bin öğrenciyi yurt dışına göndermeyi hedeflediklerini ve bunun arkasının da geleceğini ifade eden Erdoğan, ''1929 yılından beri yurt dışına burslu öğrenci gönderiliyor. Bizden önceki son 15 yılın ortalaması sadece 30'' diye konuştu.

AR-GE'YE VERİLEN DESTEK


Bilimsel çalışmalara verilen destek konusunda Türkiye'nin daha önce diğer dünya ülkelerine göre zayıf olduğunu kaydeden Erdoğan, 2004'ten itibaren alınan tedbirler sayesinde AR-GE faaliyetlerine geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde kamu desteği sağlandığını belirtti.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Örneğin yerli patent başvurularında 2007'de 1 yıl önceye göre yüzde 80'lik artış oldu. Uluslararası patent başvurularında Türkiye, artış hızı itibariyle dünyada Çin'den sonra ikinci sırada yer aldı. Bilimsel yayınlarda ülkemiz yüzde 83'lük yükselişle dünyadaki artış hızına göre üçüncü sırada bulunuyor. Sadece kamuda değil, özel sektörde de istihdam edilen araştırmacı sayısında da çok büyük artış yaşandı. Ülkemiz 2002-2006 arasında dünyanın araştırmacı sayısını en hızlı artıran ülkesi durumuna gelmiştir. Aynı şekilde AR-GE çalışmaları da 2 katına çıkıyor. Ülkemizde 2002'de AR-GE için 1,2 milyar dolar harcanırken, 2006'da bu rakam 3,5 milyar doları bulmuştur. Bu artışta araştırma kuruluşlarına ve özel sektöre kamu kaynaklarından verilen desteklerin önemli etkisi vardır.
Biz göreve geldiğimizde üniversite ödenekleri 2,5 milyar YTL civarındaydı. Bugün 8 milyar YTL'yi aşmış bulunuyor. Üniversitelerimizin bilimsel kapasitelerini artırmak için kadro sorunlarının çözümü yönünde de önemli adımlar attık. Hükümetlerimiz döneminde 41 devlet üniversitesine 78 bin kadro tahsis ederek akademik insan kaynağımızın güçlenmesini sağladık. Bu rakamlar zaman zaman maalesef hep saptırıldı.''

Üniversitelerin bulundukları ilin tarihi, kültürel özellikleri, sanayi yapısı, yeraltı zenginlikleri, biyolojik, sosyolojik, fiziki yapısı üzerinde yoğunlaşmalarını istediklerini belirten ve buna İngiltere'de sadece demir-çelik endüstrisine yönelik faaliyet gösteren bir üniversiteyi örnek gösteren Erdoğan, ''Neden bizim üniversitelerimizde böyle bir şey olmasın, buna ağırlık verilmesin. Çay denildiğinde niçin Rize'deki üniversitemiz, fındık denildiğinde Ordu ya da Giresin, mermer denildiğinde niçin Kütahya ya da Afyonkarahisar akla gelmesin?'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'de bazı illerde bunun pilot çalışmasını yapmak üzere hazırlıkların başladığını anlattı.
Türkiye'nin Asya ile Avrupa arasında bir köprü olduğu belirtilmesine rağmen bunun gereğinin yerine getirilmediğini vurgulayan Erdoğan, ''Türkiye, bugün sadece Asya ile Avrupa arasında köprü ülke değil, aynı zamanda merkez ülke, aynı zamanda kilit ülke konumunda. Türkiye bugün bölgesel ve küresel bir güç haline gelmiş durumda. Tüm Orta Doğunun Afrika'nın Asya'nın hatta Avrupa'nın eğitim üssü olmak gibi bir potansiyelimiz var'' dedi.

Tüm bunların sadece altyapı çalışmalarıyla başarılabilecek hedefler olmadığını kaydeden Erdoğan, üniversitelerin özgür ve özgür düşüncenin beşiği olması gerektiğini kaydetti.

Başbakan Erdoğan, ''Bu konuda hiçbir çekincemiz, hiçbir tereddütümüz, en ufak bir kompleksimiz yok. Her türlü düşünce, her türlü fikir üniversitelerimizce özgürce konuşulmalı, tartışılmalı ancak hakarete varmamalı. Bunu başardığımız sürece inanıyorum ki karşılıklı olarak hep güç kazanacağız. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifade ettiği gibi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür... İşte bu özellik çok çok önemli. Böyle bir nesil yetiştirmek zorundayız'' diye konuştu.

''DEMİRPERDE ANLAYIŞI HALA VAR''

Üniversitelerde aklın, eleştirinin, ifadenin özgürlüğü sağlandığında bunun kesinlikle topluma da sirayet edeceğini anlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Bizim de üniversitelerimizin de sonu gelmez kısır tartışmalarla, iç politik çekişmelerle, insanların yaşam tarzlarıyla ve tercihleriyle geçirecek bir tek saniyemiz bile yoktur. Ne bölgemiz ne de kıyasıya bir rekabetin hüküm sürdüğü küresel şartlar bize böyle bir lüks tanımıyor. Türkiye'yi içine kapatmak, sınırların içine hapsolmak, dünyaya, ekonomik, politik gelişmelere, bilimsel gelişmelere bigane kalmak mümkün. Türkiye bunu denedi, yaşadı.
Ben ilkokulda okurken Kıbrıs sorunu vardı. 2000 yılına geldik hala Kıbrıs sorunu var. Komşu ülkeleriyle çözülemeyen meselelerimiz hala devam ediyor. Dünya değişti. Demirperdeler ortadan kalktı. Ama demir perdelerin anlayışı bizde hala var. Değişmedi. Artık demir perdede devletçilik diye bir anlayış var mı? Hepsi özelleştiriyor. Niye? Artık ekonomik gelişim bunu gerektiriyor da onun için.''

Türkiye'de özelleştirme yapılırken engellerle karşılaşıldığını belirten ve buna SEKA örneğini veren Başbakan Erdoğan, tekstilde de kayıt dışılığın fazlalılığına işaret etti.

Başbakan Erdoğan, ''Şu anda biz 2 milyon 800 bin kişi çalıştırıyoruz. Bunların 700 bini kayıtlı. 4 kişinin bir tanesi kayıtlı. 3'ü kayıt dışı. Peki bu ülke nasıl muasır medeniyetler seviyesine çıkacak? Bu yarışı nasıl yapacağız? Sıkıştıkları zaman da (vergiyi şu kadar indirin. Kurumlar vergisini şuradan şuraya indirin. Katma değeri şuradan şuraya indirin.) Kardeşim, bizim petrol kuyularımız mı var? Yok. Gelirimiz olacak ki sübvanse etmek gerekiyorsa sübvanse edelim'' dedi.

Öğretim elemanlarının değindiği ücretlerin düşüklüğü konusuna işaret eden Erdoğan, ''Biz isteriz hocalarımız daha yüksek maaşlar alsın ama daha yüksek maaşı verebilmemiz için kasada da bir şeylerin olması lazım. Kasada yoksa nasıl verelim?'' diye konuştu.

Erdoğan, şartları yükseltmeyi hedeflediklerini, bu başarıldığında ilk olarak eğitim, sağlık ve güvenlik camiasının durumunu düzelteceklerini anlattı.

KIBRIS KONUSU VE ERMENİSTAN ZİYARETİ

Kıbrıs konusundaki son gelişmelere değinen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ekonominin, siyasetin, demokrasinin, insan haklarının önündeki engeller on yıllar boyunca maalesef kaldırılmadı, kaldırılamadı. İşte bugün Kıbrıs ile ilgili mücadele veriyoruz. Diyorlar ki (Kıbrıs'ı peşkeş çektiniz.) Ne yaptık da peşkeş çektik? Tam aksine şu anda biz, onlar kaçıyor kovalıyoruz. Ama biz gelmeden önce maalesef devamlı onlar kovalardı. Çünkü masadan garantör ülke olarak Türkiye yoktu ve Kuzey Kıbrıs yoktu. Ama şimdi Kuzey Kıbrıs her an masada, garantör ülke olarak Türkiye her an masada. Kaçan onlar. Ki biz her zaman bir adım önde olacağız ama asla hakkımızı da yedirtmeyeceğiz. Formül; (kazan-kazan). Sen de kazan, ben de kazanayım. Yani birinin kaybında diğerinin kazancı olamaz. O anlayışı kabul etmemiz mümkün değil.

Cumhurbaşkanımız Ermenistan'a gitti, Ermenistan-Türkiye milli maçı vesilesiyle. Görüyorsunuz Türkiye'nin siyaseti işte... Anamuhalefet kalktı diyor ki (soykırım anıtına Cumhurbaşkanı gitsin, çelenk koysun.) Öyle bir yaklaşım olur mu Allah aşkına? Yani bir ülkenin anamuhalefeti, milli bir meselede kendi Cumhurbaşkanı için nasıl böyle bir yaklaşım ortaya koyar? Benim Cumhurbaşkanım en az senin kadar nereye çelengin konulabileceğini çok ama çok iyi bilir. Kusura bakmayın böyle bir ahlaki noktada yanlış bir yaklaşım olamaz. Siyasi etik noktasından böyle bir yaklaşım olamaz.''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin 6 yıl önce 36 milyar dolar olan ihracatını bugün 130 milyon dolara çıkardığını belirterek, bunun bu ziyaretler sayesinde gerçekleştiğini söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin ayrıca dış politikada bölgesinde önemli bir aktör haline geldiğini de belirterek, bölge sorunlarına çözüm olmak üzere Kafkasya İşbirliği Platformu önerdiğini hatırlattı.

Erdoğan, üniversitelerin ideolojilerden arındığı, tamamen bilime beşik olduğu sürece buralardan çok ciddi eğitim görmüş gençlerin yetişeceğine inancını da vurguladı.

Başbakan Erdoğan'a, konuşmasının ardından, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necla Pur tarafından bir plaket sunuldu.