Çocukluğumda yazları bir derede serinlerdim. Pırıl pırıl ve soğuk sularında minnacık balıklar oynaşırdı. Dere boyunca cömert gölgeleriyle salkım söğütler sıralanırdı. Şimdi o dere yok. Kurudu. Hayır, küresel ısınmayla yağmurların azalması, yeraltı göllerinin yok olması yüzünden değil. Kaynağına bir su şişeleme tesisi kurulduğu için.
Yıllarca beni serinleten derenin suya hasret yatağındaki derin çatlaklardan artık sessiz ağıtlar yükseliyor. O canım salkım söğütlerin yerinde de yeller esiyor. Geriye sadece her geçişimde görmemek için gözlerimi kapattığım bir köprü kaldı.
Bu anıyı TÜSİAD'ın 4 gün önce yayınladığı ama gündemin yoğunluğu nedeniyle yeterince yankı bulamayan iki raporu çağrıştırdı.
Raporların biri "
Türkiye'de su yönetimi: Sorunlar ve öneriler", diğeri ise "Küresel su krizine çözüm arayışları: Şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımı, dünya örnekleri ışığında
Türkiye için öneriler" başlığını taşıyor.
İlk raporda kaynakların verimli kullanımı için "Su yönetimi"nin önemi anlatılıyor. İkincisinde ise yönetimde etkinliğin artırılması için su şebekelerini özelleştirmenin çözüm olabileceği savunuluyor. Biz ikincisi üstünde duracağız.
TÜSİAD'ın raporu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in ünlü çıkışından bir yıl sonra, Dünya Su Konseyi'nin 2009 Mart'ında İstanbul'da düzenleyeceği 5'inci Dünya Su Forumu'na 7 ay kala yayınlandı.
Hatırlayacaksınız;
Güler geçen yaz "Akarsuların işletme hakkını yapişletdevret modeliyle satmayı planladıklarını" açıklamış, kıyamet kopmuştu. (Hindistan'da denendi; bir akarsu özelleştirildi. Şimdi insanların o kaynaktan yararlanmaları bir yana hayvanların su içmesi bile yasak. Kıyı boyunca mevzilenen görevliler, yaklaşana silah doğrultuyorlar.)
7 ay sonra yapılacak 5'inci Dünya Su Forumu'nun ana gündem maddesi ise suyun özelleştirilmesi olacak. Her ne kadar
Birleşmiş Milletler, suyu "İnsan hakkı" ilan etse de, iktisatçılar ve hukukçular ise suya erişimi insanın doğuştan gelen vazgeçilmez hakları arasında saysa da, Dünya Su Konseyi'nin 1992'de Dublin'de yapılan ilk forumunda su "Ekonomik mal" kabul edildi. İşte ondan sonra IMF ve özellikle Dünya Bankası, kapısını çalan ülkelere destek için "Suyun özelleştirilmesi" koşulunu dayatmaya başladı. Bu ülkeler arasında
Türkiye de var.
Şu ayrıntı çok önemli: "Suyun özelleştirilmesi" ile yeni su kaynakları ve rezervlerinin yaratılması değil, mevcut kaynakların ve şebekenin devri kastediliyor. Arjantin'de neler oldu? Asya, Afrika ve Latin Amerika'da bazı ülkeler Dünya Bankası'nın önerisine uyup su şebekelerini ve kaynaklarını özelleştirdi. Hatta çoğu yabancı sermayeye açtı.
TÜSİAD raporunda bunlardan bazı örneklere yer verilmiş ama en önemlisi, Arjantin'deki uygulama atlanmış. Oysa Dünya Bankası Buenos Aires'in şu şebekesinin özelleştirilmesini "Örnek başarı" ilan etmişti. 1993'te Carlos Menem yönetimi kamu hizmetlerinin neredeyse tümünü özelleştirmeye karar verdi. Başkentin su şebekesi için açılan ihaleyi bu alanda dünya devi olan "La Lyonnaise des Eaux" kazandı. Şirket önce kadroyu daralttı, ardından tarifeleri yükseltti. 2001'deki ekonomik krizde Arjantin pezosunun yüksek oranda değer kaybını -haklı olarak- gerekçe gösterip yüklü bir zam daha talep etti. Oysa 38 milyon Arjantinli'nin yarısından fazlası yoksullaşmıştı. Zamsız faturaları bile ödeyemiyorlardı. İsteği reddedilen şirket yatırımları durdurdu. Bir süre sonra içme suyuna lağım karışmaya başladı. Sonuç: 2006'da Nestor Kircher yönetimi "Halkıma lağımlı su içirtmem" diyerek Buenos Aires'in su şebekesini yeniden hem kamulaştırdı, hem millileştirdi.
TÜSİAD raporunda Buenos Aires ve Filipinler'in başkenti Manila'da yaşanan trajedilerin etkisiyle olsa gerek, şebeke suyu özelleştirilirken "Düşük gelirli kesimler için bir destekleme rejimi kurulması" zorunluluğu vurgulanıyor.
Anlaşıldı. Her ne kadar Edirne'deki ilk deneme halkın direnmesi sonucu rafa kalksa da su şebekelerinin ve kaynaklarının özelleştirilmesi fikrine yavaş yavaş alıştırılacağız.
Ve dedelerimizden duyduğumuz "Su gibi aziz ol" dileğini torunlarımıza değiştirerek aktaracağız: "Su gibi para kazan!"
Yine de şükredelim; nefes alıp vermemizden para isteyen yok. Şimdilik!
Yayın tarihi: 13 Eylül 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/13//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.