YARIN 17 Ağustos depreminin yıldönümü. O günden bugüne, aralıklı olarak bizim ülkemizde ve dünyada depremler olmaya devam etti. En son büyük Çin depremi yaşandı. Bizler bu arada depremi tartıştık. Kimi uzmanlar "Çok yakın," kimileri "Daha zaman var," diyor. Son günlerde yine önceden depremi bildiği söylenen kişiler de belli tarihler veriyor. Tüm sonucu değişmeyen iki şey var: Deprem korkusu ve depreme hazırlıklı olmadığımız gerçeği... Deprem korkusu, uzun süredir yatıştırılmaya çalışılan bir korkuydu. Deprem korkusunun sağlam temelleri var elbette. Tüm endişelerimize, tüm haberlere, doğanın tüm uyarılarına karşın aynı binalarda oturmaya devam ettiğimiz, binalarımızı güçlendirmek için çaba sarf etmediğimiz sürece korkmamız doğal sayılabilir. Yaşam boyu karşılaşabileceğimiz tüm olumsuz olaylar, bazı ruhsal sorunlara yol açabilir. Bu tür ruhsal belirtilerin olması normaldir. Ancak bu belirtiler, yaşanılan olumsuzlukların bitmesine rağmen sürüyorsa ve yaşamı etkiliyorsa o zaman sorun var demektir. Yaşanan bu durumun adı 'travma sonrası stres bozukluğu'dur. Kişi bazen olaya kendi maruz kalmasa da sadece izlese de bu belirtileri gösterebilir.
BELİRTİLERE DİKKAT!
Olaya ilişkin anıların sık sık akla gelmesi ve zihinde tekrar tekrar yaşanması, korkulu rüyalar görme, olayı anımsatan uyaranlara şiddetli tepki verme, olaya ilişkin hatırlatıcı her şeyden uzak durma çabası, umutsuzluk, uykusuzluk, sinirlilik, tahammülsüzlük, dikkat ve hatırlama işlevlerinde bozulma, sıçrama, her an tetikte olma duygusu, nedensiz bedensel yakınmalar, sürekli korku, yetersizlik, umutsuzluk hissi... İşte travma sonrasında yaşayabileceklerimiz, hissedebileceklerimiz... Bunlar olaydan hemen sonra oluşabileceği gibi aylar sonra da ortaya çıkabilir. Çocuklar da erişkine benzer tepkiler verirler. Onların yaşa özgü farklı tepkileri olabilir. Erişkinlerden farklı olarak, başlarına gelen olayın kendi suçları olduğunu düşünebilirler. Yaşlarından daha küçük, bebeksi davranışlar gösterebilirler. Yakınlarına, büyüklere aşırı bağlanma, ayrı kalmaya katlanmama sık gözlenir. Bu durum bazen aileler tarafından körüklenebilir. Özellikle şu anda, yani yaşanan bir deprem yokken, sadece anımsama ve bir başka depremin travması nedeniyle sıkıntılar oluşmuşken dikkatli olmak gerekir. 17 Ağustos'tan bu yana anne babasının yatağını paylaşan çocuk sayısı çok fazla. Bunların bir kısmı yataklarına döndüler. Ama hâlâ gelen öykülerde, "Depremden beri bizimle yatıyor, korkuyor," cümleleri sıkça yer alıyor. Çocuklarımızın bu endişeleri yaşama düzeyleri daha çok bizim endişelerimizle bağlantılı... Onlara olup bitenleri açıkça ama anlayabilecekleri şekilde anlatmak gerekir. Güven içinde olduğu, yalnız olmadığı anlatılmalı ona. Kendilerini korumayı öğretmek gerekir. Deprem çantaları, depremde ev içinde sığınılacak yerler gibi bazı bilgilerin büyük bir çoğunlukta yerleştiği belli oluyor. Ancak gerçekçi değişimlerin yapılmamış olması, insanların evlerinin sağlamlığı konusunda yaşadığı tereddütler kendilerini güvende hissetmelerini engelliyor. Çözüm bir yandan depreme ilişkin gerçekçi önlemlerin alınması, bir yandan insanları gereksiz yere endişelendirecek yayınların gözden geçirilmesidir. Tüm bunlara karşın süren, yaşamınızı etkileyen korkular, endişeler varsa profesyonel yardım almak gerekir. Yarın TRT-1'de, her pazar olduğu gibi, saat 12.00'de konuklarımla
Yaşam Sohbetleri'nde konuyu tartışmaya devam edeceğiz. İzlerseniz sizin katkılarınızı alacağız.
Yayın tarihi: 16 Ağustos 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/16/ct/haber,9795A8AF91B54A43A684751154AFC70B.html
Tüm hakları saklıdır.