25 yıllık meslek hayatında Irak'ın işgalinden, bu yıl Çin'de yaşanan büyük depreme kadar pek çok tarihi olaya tanıklık eden Amerikalı serbest fotoğrafçı Paula Bronstein, şimdi de Türkiye'ye yerleşmeyi düşünüyor..
Amerikalı foto-muhabir Paula Bronstein, 25 yıldır tüm zorluklarına rağmen cesurca mesleğini sürdürüyor. Şu anda Getty Images için çalışan Bronstein,
Chicago Tribune de dahil olmak üzere birçok Amerikan gazetesinde çalışmış. 1998'de medya dünyasını ve Amerika'yı geride bırakıp Bangkok, Tayland'a taşınmaya, serbest fotoğrafçı olarak çalışmaya karar vermiş. Irak'ta savaşa, Tayland'da 230 bin kişinin hayatını kaybettiği tsunamiye, bu yıl 20 binden fazla kişinin öldüğü Çin'deki depreme kadar tanıklık etmiş. World Press Photo da dahil olmak üzere fotoğraf alanında dünya çapında sayısız ödülün de sahibi olan, Amerika'da dört kez üst üste 'Yılın Fotoğrafçısı' seçilen Bronstein, kendini sadece yaşadığı çağa tanıklık eden bir foto-muhabir olarak tanımlasa da bir kadının sıcak bölgelerde haber fotoğrafı peşinde nasıl koştuğunu anlayamayanlara da meydan okuyor. Tayland'dan
Türkiye'ye taşınmayı düşünen Paula Bronstein ile İstanbul'u ziyareti sırasında konuştuk.
- Fotoğrafçılığa nasıl başladınız?
- Üniversitede sanat okurken, fotoğrafı seçmeli ders olarak alıyordum. Profesörlerim beni çok başarılı buldu ve üstüne gitmem gerektiğini söylediler, gittim de... Aslında profesyonel kayakçı olmak istiyordum. Ama sonuçta fotoğraf bölümünde yüksek lisans yapmak için üç yıl kayak hocalığı yapıp para biriktirdim.
New York'ta fotoğraf okuduğum sırada değişim programıyla Avusturya'ya gittim. Amerika'nın dışında başka bir kültürle karşılaşmak çok farklı bir deneyimdi. Zaten program bittikten sonra hemen ülkeme geri dönmek istemedim ve bebek bakıcısı olarak Münih'e gittim. Amerika'ya dönüp okulu bitirirince de bir gazetede staj yapmaya başladım.
- 25 yıl önceden bahsediyoruz... Gazete, bir kadın fotoğrafçıyı hemen kabul etti mi?
- Staj için kabul ediyorlardı ama daha sonra iş başvurusunda bulunduğumda çok şanslıydım. O zamanlar kadın fotoğrafçılar çok nadirdi. Bir taraftan da gazete çeşitliliğe önem vermek zorundaydı. Sadece beyaz erkekleri işe alsalardı hem çeşitlilikten söz etmeleri mümkün olmazdı hem de siyahlarla, Güney Amerikalılarla, kadınlarla ilgili haberlerde zorlanırlardı.
- Politik duruşunuz yaptığınız işe ne derece yansıyor?
- Hayatta her zaman bir duruşunuz olmalı ve taraf olmalısınız. Ama benim işim yazmak değil, fotoğraf çekmek. Ben gerçek bir hikâyeyi fotoğraflarımla anlatıyorum. Benim fotoğraflarım yansız olmalı, olanı birebir yansıtmalı, gerçeği belgelemeli. Gerçeklere müdahale etmem.
- En son Çin'deki depremi fotoğrafladınız. Neler gördünüz?
- İş güçleri o kadar fazla ki depremden sonra bir gecede yollar yaptılar, kamplar kurdular. 100 binin üstünde asker, 30 binin üstünde polis bölgeye gönderildi.
- Fotoğraflarınız Çin hükümetinin hoşuna gitti o halde...
- Benim fotoğraflarım onların propaganda malzemelerini besledi. Çin'de gazetelerde deprem günlerce çeşitli yönleriyle manşetlere taşınınca hükümet buna bir son vermeye karar verdi. Halk özellikle okulların yıkılmasını sorgulamaya başlamıştı. Bazı Çinli aileler tek evlatlarını o okullarda kaybetti. Devletler her zaman paranoyaktır, özellikle de medyaya karşı. Polis medyayı kontrol altında tutuyordu.
- Çin depreminden sonra çalışırken en zorlandığınız an neydi?
- Okulları başlarına yıkılan öğrenciler enkaz altında can vermişler, aileleri onları son bir kere görebilmek için bekliyorlardı. Tek çocuklarını kaybetmenin yasını tutuyorlardı. Görevliler ölüleri dışarı taşımaya başladığında ailelerle birlikte o anı yaşamak çok zordu. Sonra aileler çocuklarının fotoğraflarıyla protesto yaptılar. İşin içinde bu kadar fazla sayıda ölü çocuk olunca kaldırmak mümkün olmuyor. Paula Bronstein