Klasik Liberaller kuşağının önemli isimlerinden, İsviçreli siyasetçi ve yazar Benjamin Constant'ın (1767-1830) güzel bir tanımı var: "Savaş ve ticaret, aynı amaca ulaşmanın iki farklı yoludur. O amaç da, arzulanan şeye sahip olmaktır." Yani biri "Yumuşak", öbürü "Sert" güç. Ama sonuçta ikisi de "Fetih"i amaçlıyor. Biri ülkeyi, diğeri pazarı.
O yüzden ticari görüşmelerde de bir tür meydan savaşı veriliyor. En son Dünya Ticaret Örgütü'nün 21-29 Temmuz'da Cenevre'de yapılan "Doha Turu"nu kurtarma pazarlıklarında görüldüğü gibi.
Bir cephede gelişmiş ülkeler, öbüründe gelişme yolundaki ülkeler 9 gün boyunca tüm "Yumuşak" silahlarını ve birliklerini savaş alanına sürdüler.
Müzakereler dünya ekonomisinin üç sektörünü de kapsıyordu: Sanayi, tarım ve hizmetler.
Türkiye açısından üçü de farklı stratejilerin uygulanmasını gerektirdi.
* Sanayi malları ticaretinin liberalizasyonunda AB ile birlikte hareket ettik. Çünkü gümrük birliği bir yandan
Türkiye ile AB arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrükleri sıfırladı, bir yandan da bu alanda üçüncü ülkelere uygulanacak gümrük politikalarında AB kurallarına uyum zorunluluğu getirdi. Sonuç hiç de fena olmadı; Türk sanayii uluslararası alanda rekabet edebilecek bilgi, birikim ve kaliteyi yakaladı. O nedenle, Cenevre'de anlaşmaya varılsaydı, zaten dışa açık olan sanayi sektöründe
Türkiye'nin kaybı olmayacaktı, tersine büyük kazançlar sağlayacaktı. Brezilya, Hindistan, Çin gibi başdöndüren pazarlarda o ülkelerin firmalarıyla eşit koşullarda yarışmak imkanına kavuşacaktı.
*
Anlaşma hizmet sektöründe de Türkiye'ye yarar getirecekti. Telekomünikasyon, müteahhitlik, taşımacılık, sağlık, turizm, sigorta, bankacılık gibi faaliyetleri kapsayan bu sektör,
Türkiye'nin en iddialı olduğu alanların başında geliyor. Hem kaliteli hizmet üreten güçlü firmaların varlığı, hem de bu dalların tümünde ülkemizde çokuluslu grupların da faaliyet göstermesinin sağladığı bilgi, teknoloji ve sermaye birikiminin avantajı nedeniyle.
Türkiye'nin gizli sorunu * Tarım sektöründe ise tablo iç açıcı değil. AB ile gümrük birliği anlaşması tarım ürünlerini kapsam dışında bırakıyor. Zaten o nedenle
Türkiye, Cenevre müzakerelerinde Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika'nın "Koç boynuzu" işlevini gördükleri, "G-33" grubuyla hareket etti.
Peki uzlaşma olsaydı,
Türkiye nasıl etkilenecekti? Gerek Tarım Bakanlığı'nın, gerekse Cenevre pazarlığını sadece uzaktan izlemekle yetinmek zorunda bırakılan
Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ziraat Mühendisleri Birliği gibi sivil toplum örgütlerinin araştırmalarına göre, ilk aşamada pamuk, ayçiçeği, bakliyat, mısır, çeltik, soya ve kolza yağı gibi ürünlerde sıkıntıyla karşılaşılacaktı.
Ama bize göre olası bir anlaşma orta ve uzun vadede çok daha yıkıcı etkileri olacaktı. İki açıdan:
1- AB ile ilişkiler: Gelişmiş ülkelerin makul bir sürede tüm tarım sübvansiyonlarını kaldırmalarını gerekecekti. Bu da
Türkiye'nin DTÖ tarafından belirlenecek o nihai tarihin sonrasında AB'ye üye olması durumunda "Ortak Tarım Politikası" fonlarından zırnık bile alamaması anlamına gelecekti.
2- Türk çiftçisinin durumu: Türkiye gıda sektörünü bugüne göre çok daha fazla dışa açmak zorunda kalacaktı. Bu da Türk çiftçisini altından kalmayacağı koşullara sürükleyecekti. Daha küçük arazide, daha pahalı girdiyle üretim yapıp, daha az verim alan çiftçimizin koruma duvarlarının kalkmasından sonra ABD'nin ve AB'nin devleriyle baş etmesi neredeyse imkansız olacaktı. Ve binlerce aile işletmesi çökecekti. Anlamı veya sonucu: Kentlere yeni bir göç dalgası. İşsiz ve mesleksiz yüz binlerin, milyonların varoşlara yığılması.
Ancak Cenevre'deki başarısızlık bizi rehavete sokmamalı. "Doha Turu" bir gün sonuçlanacak. O olmazsa
Türkiye pazarını uzak olmayan bir gelecekte AB rekabetine açacak.
Bir sosyal felaketle karşılaşmamak için tarım sektöründe mutlaka köklü reformlar yapmak zorundayız. Bu reformların en başında da miras hukukunu yenileyerek gizli ama ölümcül yaramız olan parçalanmış araziler sorununu çözmek geliyor.
Yayın tarihi: 4 Ağustos 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/04//haber,9C09809CDFF6418BBC9B3D02762796A5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.