Bilindiği gibi, Türk Ortodoks Patrikhanesi, 1922'de Atatürk tarafından Fener Patrikhanesi'ne
"alternatif" olarak
Kayseri'de kurduruldu, sonra İstanbul'a, Karaköy'de küçük bir kiliseye taşındı... Demek ki emir ve komuta zinciriyle yoktan kilise örgütü bile yaratılabiliyordu!..
Başına geçen Pavlos Karahisaritis, ortodoks gelenekleri uyarınca Papa Eftim adını aldı, daha sonra da gerçek adını Zeki Erenerol olarak değiştirdi.
Alternatif patrikhaneyi hemen hiçbir ortodoks ciddiye almadı,
"Türk" patrikhanesinin cemaat sayısı hiçbir zaman 250'yi geçemedi! Operasyon büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmış, Rumlar
"transfer" edilememişti...
Daha sonra ilk patriğin büyük oğlu Yiorghios başa geçti (artık Turgut olmuştu), İkinci Eftim yapıldı.
Sonra da küçük oğlu Selçuk, Üçüncü Eftim... Şimdi de Paşa, torunu... (Yanlış anlamayınız, adamın adı Paşa)... İlahiyat eğitimleri yoktu, kutsal bir meclis tarafından seçilmiş değillerdi,
"kendi kafalarına göre ortodoksluk ediyorlardı", Hristiyan dünyasında hiç kimse de onları takmadı.
Paşa'nın halası Sevgi, şu anda Ergenekon davasında tutuklu yargılanıyor.
Bu hanımın evinde polis tarafından bulunan disklerde çok ama çok ilginç şeyler var. Anlaşılan Sevgi Hanım
"Rum asıllı" kimliğinden çok rahatsız olmuş ve bunu silebilmek için uçmuş da uçmuş...
Bu ilginç şeyler de, Ergenekon örgütünün medyadaki
"uzantıları" ya da
"şakşakçıları" tarafından
"iddianameyi ve davayı sulandırmak" amacıyla kullanıldı! Malum, Agartha tantanası... (Sulandırmacılar, savcının tesbih çektiğini söyleyip
"dinci" havasını uyandırmaya da çalıştılar.)
Sevgi Hanım, Türk milletinin
"galaktik uygarlıklardan biri olan Sirius varlıkları tarafından genetik bir aşılanmadan geçirildiğini" iddia ediyor!
Ergenekon aslında
"Kurtlar Vadisi" olarak tanımlanan yermiş.
Sirius ve Mu kültürleri, Türk kültür tarihinin temel taşlarıymış.
Karaman-Konya-Akşehir üçgeninden bir enerji yayılacakmış, bu enerji Türk milletini farklı bir zaman boyutuna götürecekmiş.
İşin güzel yanı, bunu Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri de bilirmiş! (Ayrıca bu ülkede Mevlana'yı
"Rum asıllı" sanan dangalakların yaşadığını size söylemiş miydim?)
Bu özellikler, yani hem doğuştan gelen hem de sonradan uzaylılar tarafından eklenen nitelikler, Türk'ü
"cihanın efendisi" durumuna getirmiş.
Şimdi sıkı durun: Atatürk de, Mu ve Atlantis'ten gelen özellikleri nedeniyle Agartha'da, dolayısıyla Ergenekon'da
"inisiye" edilmiş ve sırasıyla, (faşistlerin mason derecelerine özenerek uydurdukları) Alp ve Eren derecelerinden geçerek üst dereceye ulaşmış, yani Mürşit olmuş bir Bozkurt imiş!
Fakat henüz zamanı gelmediği için bu bilgiler açıklanmıyormuş...
Atatürk'ün Veliaht Vahdettin Efendi'yle yaptığı Berlin gezisinden ve 1918 yaz aylarında sağlık nedeniyle (böbrek taşı düşürüyordu) Karlovy Vary kaplıcalarında geçirdiği günlerden sonra herhangi bir şekilde yurtdışına çıktığını bilmiyorduk (Suriye cephesini yurtdışı saymazsanız)... Herhalde Konya-Karaman yöresinde
"inisiye edilmiş" olmalı... Yoksa, Agartha'nın bu dünyaya açılan kapıları arasında Şambala, Büyük Piramit ve Macchu Piccu'nun yanı sıra Çankaya tepesi de mi var?
Boş zamanlarını ergenlik sivilcesi sıkarak ve otuz bir çekerek değerlendiren kıt eğitimli ve kıt akıllı bazı oğlan çocuklarının bile kıçlarıyla gülecekleri bu zırvalar, bakalım işi nereye götürecek?
"İşte bunlar manyak canım, demek ki bu Ergenekon'un ciddiye alınacak bir yanı yokmuş" uyanıklığı mı devreye sokulacak kamuoyunu aptala çevirmek için?
Yoksa az da olsa birkaç kişi aklını başına toplar, faşizmin bu
"yeniyetme tuzağı" boyutunu fark eder, geri durur mu?
Yayın tarihi: 1 Ağustos 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/01//haber,D83D5AE5045D4EBB80CFE9B840A52124.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.