Suriye-Lübnan, İsrail-Filistin ve son olarak İran ile ABD arasındaki sorunların çözümüne arabuluculuk yapan Ankara, kendi kurumsal bağrışında ne kadar başarılı?
Bunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok.
Son bir ay içinde yaşananlara; hatta önceki gün olanlara bakmak yeterli.
Sıralamak gerekirse...
Bir gazete Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde 20 subayın, Ergenekon kapsamında askeri savcılık tarafından sorgulandığını duyurdu.
Bu kişilerin örgüt kurduğunun üç yıl önce MİT tarafından Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilen bir belge ile tespit edildiği bilgisine de yer verdi.
Akşam saatlerinde bir
televizyon kanalında belgeyi Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiğini MİT'in doğruladığı haberi yer aldı.
Hükümetin bilgisi KKTC'ye hareket etmek üzere olan Başbakan
Erdoğan'a Esenboğa Havaalanı'nda düzenlediği basın toplantısında bu olay aktarıldı ve
"MİT'in belgesinden haberiniz var mıydı?" sorusu yöneltildi.
Erdoğan'ın cevabı aynen şöyle oldu:
"Benim masamdan geçmeyen veya benim imzam bulunmayan, görmediğim, bilmediğim bir yazı, belge hakkında konuşma haddimde değildir. Böyle bir şeyi ben bilmiyorum." Erdoğan salonda bulunan İçişleri Bakanı
Beşir Atalay ve Başbakan Yardımcısı, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı
Cemil Çiçek'e de sordu, onlar da bilgi sahibi olmadıklarını söyledi.
"Böyle bir şey yok ama bizim bilgimiz dışında direkt olarak yargıya intikal ettiyse onu da bilemeyiz" dedi.
Genelkurmay'ın açıklaması Çok geçmedi, saat 21.30 civarında Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklaması geldi.
Genelkurmay, soruşturmanın üç yıldır devam ettiğini ancak Ergenekon ile bağlantısının bulunmadığını ifade etti.
Üç yıl önce olan bu olayla ilgili olarak bir personelin mahkeme kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'yle ilişkisinin kesildiğini de kayda geçirdi.
Asıl önemlisi ise bildirinin 6'ncı maddesindeki şu cümleydi:
"...TSK'ya yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı yalnız TSK değil, onun gerçek sahibi yüce Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesi doğal bir beklentidir..." Genelkurmay resmen
"halkı tepki göstermeye" davet ediyordu.
Peki bu kadar gürültüye neden olan olay ne? Acaba aynı tarihte bir hava teğmenin mektubuyla ortaya çıkan Hava Harp Okulu'ndaki aşk skandalı mı?
Yani
"okul yönetiminin de bilgisi dahilinde" olduğunu iddia ettiği ihraçlarla sonuçlanan cinsel ilişkiler dizini mi?
Nerede Kopenhag Kriterleri? 2004 yılında Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni tamamlamış
Türkiye'nin önceki gün geldiği noktaya bakarsak...
Kopenhag Kriterleri'ne göre AB ile müzakereye başlayabilmesi için o ülkede:
"İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması" gerekiyor.
Oysa son bir aydır bu ülke sanki bugün olacakmış gibi darbe planları ile yatıp kalkıyor...
"Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü" nün olması gerekiyor.
Oysa toplumun yarısı,
"telefonum dinleniyor", diğer yarısı da
"siyasi yasak gelirse acaba ne olur?" veya
"ben de gözaltına alınır mıyım?" kuşkusuyla yaşıyor...
"İnsan haklarına saygı" gerekiyor.
Bir insan hakkındaki iddianın ne olduğunu bilmeden bir yıldan fazla yattığı cezaevinden ölmek üzere çıkartılıyor; kurtarılamıyor...
"Azınlıkların korunması" gerekiyor.
Bırakın korumayı,
Hrant Dink,
Rahip Santoro cinayetlerini çözemiyor...
Türkiye kurumsal kimlik krizi ile siyasi meşruiyet cenderesi arasında kıvranıyor.
Bu gerilim içinde en geç yedi ay sonra önüne gelecek genel seçim sandığı da ufuktan yükseliyor.
Yayın tarihi: 20 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/20//haber,4D457720A48F465E92500C074CC0794B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.