Son birkaç yılda böyle bir kavram gelişti; profesyonel jüri üyeliği... Hatırlarsanız, her şey 'Popstar'da başlamıştı. Deniz Seki, Armağan Çağlayan, Ercan Saatçi ve Ahmet San'ın jüri üyesi olduğu o yarışmada... O programdaki çocuklar unutuldu gitti (Örneğin Bayhan'ı hatırlayan var mı?) ama bir Armağan Çağlayan kaldı hayatımızda. Jüri üyeliğinden de bir yıldız yaratılabileceğini görmüş olduk. Ama o koltuklara oturmak da her insanın psikolojisinin kaldırabileceği bir şey değildi doğal olarak. Nitekim, Deniz Seki'nin sinirlerinin nasıl zayıf düştüğünü hatırlayın. İlk yarışmada; kötü şarkı söylediği halde haftanın birincisi olan Bayhan'a tepki göstermek için yarışmayı terk etmişti. Ağlayarak... Deniz öylesine güzel bir sansasyon yaratmıştı ki 'Popstar'dan kısa bir süre sonra yapılan 'Star Avı' yarışmasında da jüri koltuğuna oturdu. Kader ağlarını örüyordu! Hiç istemeden bir polemiğin içinde daha buldu kendini. Ercan Saatçi'nin "Reyting için bacaklarını gösteriyorsun" sözleri yenilir yutulur sözler değildi ama reytingler Deniz'i, Deniz de reytingleri keşfetmişti bir kere ve artık geri dönüş yoktu. İştahlar kabarmıştı... Hüsnü Şenlendirici ile birlikteliğinin ilk günlerine denk gelen 'Bir Dilek Tut'daki jüri üyeliğini bile yaşadığı o sinir harbine rağmen bırakmadı, sonuna kadar gitti. Konumuz Deniz Seki değil ama jüri üyeliğinin baş döndüren gelişiminin ilk isimlerinden biridir Deniz Seki... Her hafta hem reytingleri artırmıştır hem de kendi ekstraları artmıştır. 'Popstar'ın yapıldığı günlerde bir ay içinde 23 ekstra işe gittiğini biliyorum. Ballı kaymak yani... İşte ne olduysa 'Popstar'dan sonra oldu. Herkesin içi "Ben de jüri olsam" isteğiyle doldu, taştı. Bütün şarkıcıların menajerleri konser bağlamak yerine, televizyonlarda jüri üyeliğinin peşine düştüler. (O güne kadar TV izleyicisinin hiç bilmediği Sema Çelebi bile tüm
Türkiye'de tanındı) Neyse... Şöyle bir saymaya kalkıştım, 25 program çıktı jüri üyeleriyle ünlü... Bu da 100 civarında jüri üyesi demek. Bu da büyük rekabet demek! O kalabalıklar arasından sıyrılabilmek, koltuğu koruyabilmek, parayı kazanabilmek, hatta şöhret olabilmek yada sönmüş şöhreti yeniden parlatabilmek için maalesef biraz çıngar çıkarmak, arıza yaratmak, çok konuşmak, hiç susmamak, yanındakiyle dalaşmak falan gerekiyor. Son günlerde jürili yarışmalar yine başladı. Herkesin tansiyonu yine yüksek. Örneğin; jüri üyesi Cenk Eren bile yakın arkadaşı Pınar Altuğ'un (Evlilik Dansı programı) özel yaşamının sınırlarında dolaşabiliyor. Hem de hiç tarzı olmamasına rağmen... Her zaman özel yaşamına müdahale edilmesine sinirlenen Pınar Altuğ da, "Burada konu biz değiliz, yarışmacıların performanslarını değerlendirin" falan demiyor. Nedir bu? Kayıkçı kavgası mı? Ama bakın, ben bile bütün bir yazıyı buna ayırdıysam, bu çarkın içinde olanlar zaten amacına ulaşmıştır. Geçmiş olsun!
Bugünkü Tüm Yazıları
Jüri üyesi olmanın dayanılmaz cazibesi!
Yayın tarihi: 8 Temmuz 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/08/gny/haber,95D73F9BDD07473D9DCD04C9195A514A.html
Tüm hakları saklıdır.