Kadının adı yok ama hayatın kendisi kadındır

Kadın-erkek ilişkileri ile ilgili bildiğim gerçek şu: Ben, yaşamda özgürlüğün olduğuna inanan bir erkek değilim. Ama gelin görün ki bugünün kadınları hep bir ağızdan haykırıp diyorlar ki; "Biz artık özgürüz!" Bu slogan söz benim sinirlerimi bozuyor. (Eren K.)

Merak etmeyin! Bu konuda siniri bozulan erkek bir tek siz değilsiniz. Bütün kanadı kırık 'er(kek) kaz!'lar sizinle aynı düşünceyi paylaşıyor. Onlar, özgürlüğünü ilan eden kadınlara karşı şu dörtlüğü bağrı yanık bir şekilde okuyor: "Kadının adı yok diye diye/Yıllarca bize meydan okudunuz/Sonra da bir erkekten daha çok gaddarlaşıp/Biz erkekleri aratır oldunuz!" Peki, günümüz modern erkeğin ve kadının ilişki karnesindeki özgürlük tablosu ne acaba?

ÖZGÜRSÜN AMA HÜR DEĞİLİM!
Şunu söylemek isterim ki; feministler 'kadının adı yok!' diye diye, erkeğin adını 'ilişki tahtası!' ndan sildiler. Belki yıllarca kadının adı yoktu ama hayatın ta kendisi kadınlara aitti. Bu yüzden de hayatın adını tekrar kadın diye koymaya gerek yoktu bence. Ben de okuyucum gibi sınırsız özgürlüğün olduğuna inanan bir insan değilim. Bana göre özgürlüğün tek güzel tarafı, özgürlükten özgürce söz etmemiz. Ama gelin görün ki, bu hayatta özgürlüğün olduğuna inanmak başka bir şey, sınırsız özgürlük istemek bambaşka bir şey. Ama gerçek şu; 20'nci yüzyıl, kadınların özgürlük savaşına sahne oldu. Sonunda da insanlık tarihi gerçek bir devrim yaşadı. O devrimin adını da 'adı yok kadınlar!' şöyle koydu: "Cinsel Devrim!" 60'lı yıllarda yükselip, 70'li yıllarda tamamlanan bu cinsel devriminin sonucunda da, modern kadınlar cinselliğin merkezine oturdu. Böylelikle koskoca 'ilişki tarihi!' kadının cinsellikte söz sahibi olmasıyla birlikte değişti. Kadınlar özgürleşti, erkekler ise hürriyetlerini kaybetti. Bu durum, ileride insanlığın başına neler getirir bilemem. Bildiğim bir gerçek var, o da şu: "Yalnızlaşan kadınların özgür olduklarından artık kuşkuluyum!"