Başbakan Tayyip Erdoğan, "Pirincin fiyatı 5 liraya çıktıysa, bulgur yiyelim,'' dese de sofralarımızın vazgeçilmezi pirincin yerini ne bulgur ne de makarna doldurabilir..
Biz sıradan insanlar pek farkında değiliz, ama tepemizde dolaşan sayısız casus uydu, yeryüzünde olup biteni, hatta gelecekte hangi topraklarda ne gibi iklim şartları yaşanacağını belirliyor. Onların topladıkları bilgilerden çok gizli olmayanları belli ücretler karşılığında ilgililere de sunuluyor. Örneğin küresel yatırımcılar, bir yıl sonra yeryüzüne yağacak yağmur miktarına ilişkin tahmin raporlarını elde edebiliyor, böylelikle çok uluslu enerji şirketlerinin hisse senetlerinin değeri ve onların tüketicilere kullandırdıkları elektriğin fiyatları da çok önceden kestirilebiliyor. Önümüzdeki yıllarda yağışların azalacağı, bazı bölgelerde ciddi kuraklıkların yaşanacağı bu yolla sır olmaktan çıktığı için, fiyatlar hızla artıyor. Aynı şekilde dünyanın herhangi bir yöresinde, bir tarım ürününden bir yıl sonra nasıl bir verim alınabileceği de kestirilebiliyor. Global yatırımcılara ve vadeli emtia borsalarında belirlenerek artış rekorları kıran fiyatlara bakılırsa, pirinçte durum vahim. Yeryüzündeki insanların üçte birinin, yarısının ya da üçte ikisinin pirinç ile beslendiğini öne süren değişik kaynaklar var. Bunlardan hangisinin doğru olduğu o denli önemli değil. Çünkü ister dörtte bir, ister üçte iki olsun, özellikle bizim de aralarında bulunduğumuz hemen bütün Asya ülkelerinde pirinç, ana gıda maddeleri arasında; hatta pek çok insan için başlıca gıda ürünü. Birçok Asya ülkesinde yaşayanlar, başka şeyler yeseler bile, sofralarında pirinç yoksa masadan aç kalktıklarını düşünürler. Pirincin Japonca adı olan 'gohan' aynı zamanda yemek anlamına geldiği gibi, yemek için kullanılan 'şuşoko' sözcüğünün pirinç anlamına da kullanılması rastlantı değil.
BUĞDAY DAHA ESKİ
Osmanlı mutfak geleneğinde de pirincin önemi büyük. Özellikle imparatorluğun başkenti İstanbul'da buğdaydan sonra en önemli gıda maddesi, pirinç. Oysa buğdayın geçmişi Anadolu'da 10 bin yıl öncesine kadar giderken, pirinç çok daha yeni tanıştığımız bir tarım ürünü. Bizans ve Roma döneminde, pirinç yaygın değildi. Osmanlı saray mutfağında kullanımı da ancak 15. yüzyıldan itibaren artmaya başladı. 17. yüzyılın sonlarına kadar pirinç hâlâ ulaşılması zor ve pahalı bir üründü; dolayısıyla pirinçten yapılan pilav da ancak seçkinlerin sofralarını süsleyebilen bir yemek olageldi. Bugün hâlâ Anadolu'nun en fazla tüketilen pilavlık malzemesinin bulgur olması, Osmanlı sarayında ise bulgur pilavına hemen hiç yer verilmemesi bu iki malzeme arasındaki sınıf farkını yansıtıyor. Ankara Ticaret ve Sanayi Odaları başkanlarının hızla katlanan pirinç fiyatları karşısında, vatandaşa, fiyatlar düşene kadar pirinç almamaları yolundaki tavsiyeleri, Başbakan Erdoğan'ın "Vatandaşım bu konuda duyarlı olacak. 2-3 liradan aldığı pirinç 5 liraya çıktıysa, yemeyiver pirinci ya... Bulgur yiyelim o ara... Makarna yiyelim," demesi, belki sofradan aç kalkmamak için bir çare olabilir, ama pirinç pilavsız sofranın eksik kaldığını düşünen ve bu fiyatların en azından gelecek yıl da eski düzeyine inmeyeceğini kestirebilen benim gibiler için böylesi radikal değişime alışmak hiç de kolay değil. Bizim geleneksel pilavımızı etkilemese de daha çok alafranga restoranlarda kullanılan Basmati pirincinin ihracatına, Hindistan hükümetinin koyduğu ton başına 100 dolar ek vergi, pirinç pilavı tutkunları için en son kötü haberler arasında. Pirinç aslanın ağzında, kimse başkalarıyla paylaşmaya razı değil; yeterli pirinç üretemeyen ülkelerin durumu ise gerçekten zor. Milano Four Seasons Oteli'nin duayen şefi Sergio Mei'nin sohbetimizde söylediği bir söz var: "Biz makarnasız, siz de pilavsız olamazsınız. Bu sizin genlerinize işlemiştir. Başka her şeyi yiyebilseniz de, pilavınızı her zaman ararsınız..." Umarım pirinçteki bu dar boğaz çabuk aşılır da sofralarımız pilavsız kalmaz.
Yayın tarihi: 29 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/29/pz/haber,A5B9D86AFF544038A640008FB281839E.html
Tüm hakları saklıdır.