kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Haziran 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
BELGİN ÇOBAN
kitap

Türkiye'nin ilk kadın valisi Lale Aytaman anlatıyor

"Eğer ülkemizde de, Avrupa'nın birçok ülkesinde olduğu gibi, önemli mevkilerde bulunan kadınlar diğer kadınlara destek verme alışkanlığını edinmiş olsalardı, bugün kadınların her alandaki temsil oranında, özellikle üst düzey kamu yönetiminde ve siyasette, mutlaka daha olumlu ilerlemeler kaydedilmiş olurdu! Maalesef ülkemizde genelde, tam tersi bir yaklaşım tarzı benimsenmekte hatta aksine eldeki mevcut pek az görev için kadınlar birbirlerini kösteklemektedirler. Bu acı realite yaşamın hemen tüm katmanlarında karşımıza çıkmaktadır..."
Bunu Türkiye'nin ilk kadın valisi Lale Aytaman söylüyor. Niçin söylüyor? Muğla Valisi olduğu dört buçuk yıl boyunca sadece iki kez yüz yüze geldiği dönemin kadın başbakanı Tansu Çiller'in kendisini hiç desteklememesi nedeniyle... Hatta ikinci görüşmeyi de şöyle dile getiriyor:
"...Başbakan bizleri kapıda karşılamamıştı, toplanmış olan valilerin arasına karışarak, salonu dolaşmaya başlamıştı. Valilerimizin ellerini her iki eli arasına alarak sıkıyor, hal hatır soruyordu. Benim bulunduğum köşeye doğru yaklaşırken, beni fark etmesine rağmen, birkaç adım kala sırtını dönerek, diğer salona geçti..."
Lale Aytaman anılarını kaleme aldığı kitabında büyük bir özen ve dikkatle davranmış olmasına rağmen konu Tansu Çiller'e gelince dayanamamış... E haksız mı? Belki 'Çok kadınca bir söylem bu' diyebilirsiniz, özgürsünüz, deyin... Ama doğru mu? Dibine kadar! Bakın çevrenize, oturacak bir koltuk bulan 'yönetici' konumundaki kadınlar, altında çalışan kadınları 'az' ya da 'öz' ezmeye çalışmıyor mu? Manasız düşmanlık! Aslında daha da ileri gidersek, kendisine oturacak bir koltuk bulan 'yönetici' konumundaki kadınlar, altında çalışan kadın ya da erkek topluca hepsini 'az' ya 'öz' ezmeye çalışmıyor mu? İstistanalar da kaideyi bozmuyor ne yazık ki... Erkek yöneticiler tabii bu konuda biraz daha namuslu. Yılların alışkanlığı olsa gerek, onlar için bu savaş eprimiş... Lale Aytaman, 'İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl' ismini verdiği anı kitabında, aynı zamanda anne olmanın getirdiği zorlukları da anlatmış. Öyle ya; kariyer yapan kadın bir de anneyse, durum daha farklı bir boyut kazanıyor. Yine 'Çok kadınca bir söylem' diyebilirsiniz, deyin! Ama bakın Aytaman, 91'de kendisine Muğla Valiliği görevi verildiğinde İstanbul'daki evinde yaşadığı o geceyi şöyle anlatıyor:
"Osman, İtalyan Lisesi'nin orta kısmına gidiyordu. 13 yaşında bir erkek çocuk için oldukça zor bir dönemindeydi. Reha ile birlikte Osman'ın odasına giderek olayı kendisine anlattığımızda, oğlumuz önce şaşırdı, 'Anne, müthiş bir şey bu!' diye sevindi, sonra bir bana bir babasına baktı ve bir anda gözlerinden yaşlar boşandı. 'Anlaşılan annem bizi bırakıp gidecek, ben annemsiz nasıl yaşarım? Okulumu bırakamam, arkadaşlarımdan ayrılamam ama annemsiz de yapamam!' diye söylenmeye başladı. O anda yüreğim paramparça oldu, oğluma sarılıp ben de ağlamaya başladım..."
Sonuçta, Lale Aytaman Muğla'ya yalnız gider, eşi ve oğlu İstanbul'da kalır. Bunun ne zor bir ayrılık olduğunu ve yaşanan sanrıyı; eşini ve 6 yaşındaki kızını İzmir'de bırakıp, Konya'da devlet çatısı altında görev yapan ablamdan biliyorum... Neyse... Eğer, Lale Aytaman'ın, Turkuvaz Yayınları'ndan çıkan kitabındaki anlatamadığım diğer anılarını da okumak isterseniz, ben sizi tutmayayım... İyi okumalar...