Evde kalmış kız manifestosu!
1. 'Yalnızlık Allah'a mahsustur' diyerek her insanı evliliğe mecbur bırakmak, insanoğlunun geliştirdiği en büyük aldatmacalardan biridir. Nuh'un Gemisi'ne çiftler halinde bindik diye, tüm yolculuğu çiftler halinde yapmak zorunda değiliz.
2. Nasıl oluyor da tüm geleneksel toplumlarda, evlenmeyip de kendini ibadetine ya da mesleğine adayan insanlar herkesten saygı gördüğü halde, günümüz toplumunda 'evde kalmak' acınası bir durum sayılmakta?
3. Ve nasıl oluyor da evlilik bir kadın ile bir erkek gerektirdiği halde, 'evde kalmak' tabiri sadece kadınlar için kullanılıyor.
4. Bir kadın eğer hiç evlenmemişse ve sürekli iş/aşk/şehir değiştirmişse, bir yerde sabit kalmamışsa onun için de 'evde kalmış' mı demeli? Yoksa 'otelde kalmış', 'seyahatte kalmış', 'gurbette kalmış' gibi yeni tanımlamalara ihtiyaç mı var?
5. 'Evde/otelde/seyahatte/gurbette kalan' kadınlara itibarları iade edilmeli. Onlar, tıpkı premodern zamanın münzevileri gibi pirüpak sayılmalı, saygı görmeli.
6. 'Yuvayı dişi kuş yapar' lafı yanılsamadır. Çünkü her dişi kuş her mevsim yeni bir yuva yapa yapa yaşayıp gider. Kurduğu kadar terk etmesini de bilerek. Ömür boyu aynı yuvada kalan kuş yoktur!
7. Göç ve göçebelik, değişim ve değişkenlik bir hayatın elifba'sıdır. Öyleyse biz kadınlar ne bir yastıkta kocamak zorundayız, ne gökten düşecek elmaları beklemek...
8. İlla da evlilik/yuva metaforuyla konuşmak gerekiyorsa, diyebilirim ki 'edebiyat (ya da kariyerim) benim kocam, kitaplarım da çocuklarım.' Bu durumda evlenip çocuk yapmaya kalkmam ancak edebiyatı boşayarak ya da onun üzerine kuma getirerek olur.
9. Edebiyatı boşamak söz konusu olamayacağına ve hiçbir koca adayı bir başkasının üstüne 'kuma' gelmeyi kabullenemeyeceğine göre demek ki ebediyyen evde kalmış kızım!
10. İş bu yazı da benim manifestom.
Nereden çıktı bu manifesto diyeceksiniz şimdi... Diyelim ki evlilik için 'Allah'a yakın bana uzak olsun' diye düşünüyorsun... Etrafındaki evliliklere bakınca 'Hiç evlenmem daha iyi' diyorsun. (Metin Özülkü söylemiş geçen gün; patates-soğan almaya gidince romantizm kalmıyor!) Bir balıkçıdasın mesela... Uzun zamandır görmediğin bir dostun dikilir karşına, ilk iş "Yoksa hala evlenmedin mi, hadi elini çabuk tutsana" muhabbeti yapar... Annen-baban panikle gözlerinin içine bakar... Ya da en yakınındaki arkadaşların bir bir imza atmaya, ayakkabılarının altına senin adını yazmaya başlar... Kısa süre sonra da çocuklarını verirler senin kucağına, hafif yollu 'Hadi seninkini de sevelim artık' imalarıyla... Kimse senin 'sırf ilişki olsun, evlilik olsun' diye evlilik istememene anlam veremez. Asla inandıklarınla da baş başa bırakmazlar seni, buna hiç mi hiç saygı duymazlar. Resmen evde kalmış kız muamelesi görürsün! 'Eee yeter artık ama' dedim ben de; Elif Şafak'ın 'Siyah Süt' kitabına yazdığı bu manifestoyu satır satır yazdım hemen! Karşımda cillop gibi örnek var işte, daha ne anlatayım size?
Elif Şafak, bir süre önce yaptığımız röportajda evliliğe, çocuk doğurmaya nasıl karşı olduğunu, bunun kendi başına gelmesinin imkansızlığını, bundan nasıl korkup kaçtığını anlatmıştı. Yukarıdaki manifesto özetliyordu onun bu 'kurum'a bakışını. "Ama tükürdüğümü yaladım" diye devam etmiş ve eklemişti: "Aşk bütün fikirlerimi değiştirdi..." Neymiş demek ki; büyük lokma yiyeceksin asla büyük konuşmayacaksın! Bunun da farkındayım tabii ki. Sonuç olarak bu manifestoyu yazan kadın evlenmekle kalmadı, çocuk doğurdu, bu yüzden bir depresyon atlattı ama şu anda ikinci çocuğunu doğurmak üzere. Bir ay kadar önce telefonda konuşup bebeğini tebrik ettiğimde "Ne o, anneliği sevdiniz herhalde, ikinci çocuk ne iş?" dedim. "Evet, çok sevdim valla" dedi. Peki bu ayrıntıyı niye yazdım? İşte, aşkın her şeyi nasıl tepetaklak edeceğinin en güzel kanıtı diye!
Yani ben diyorum ki rahat bırakın artık şu 'yalnızlığı seçen' kadınları? Murathan Mungan mükemmel özetlemişti durumu, bir kez daha yazmakta sakınca yok: "Yalnızlık bir insanlık halidir ve bizde genellikle kimsesizlikle karıştırılır. Yalnız olmayı bilmeyenlerin beraberliğine inanmam çünkü bir zorunluluğu beraberlik zannediyoruz. Yalnız kalma korkusuyla yapıştığın herhangi bir ilişkiyi süreklilik ve sadakat zannediyoruz. Önce yalnız kalmayı ve bunu taşımayı öğreneceksin ki, seçtiğin beraberlik kıymetli hale gelecek" demişti. Kadının yalnız kalmaya hakkı olmadığını; bunun 'mutlu ve sakin bir yalnızlık' değil, 'acınılacak bir yalnızlık' olduğunu düşünenlere son söz: Elif Şafak gibi, aşkın her şeyi, bütün kararlarınızı tepetaklak edeceği 'o zaman'a kadar yukarıdaki manifesto geçerlidir.
Yayın tarihi: 19 Haziran 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/19/gny/sever.html
Tüm hakları saklıdır.