Bir Lizbon gezisinde tanıştık onunla... Vitrinde görüp çok beğendiğim fakat mağazada tek kalan, üstelik de bir müşteri için ayrılan süet botu bütün itirazlara rağmen o vitrinden indirmeyi başardığında, iyice ilgimi çekti. Bütün hüneri, tatlı dili, ikna kabiliyeti... Kişiliğinin ayrıntıları yani; alışveriş yaparken ortaya çıkıyordu! Hangi rafa bakması gerektiğini biliyordu, ne alması gerektiğini biliyordu, nerede carlayacağını biliyordu. Resmen 'büyük bir tutkuyla' yapıyordu bu işi. "Vay be, neymişsin sen!" deyince, hikayesini anlattı... Alışverişi çok seviyor ama her kadından farklı olarak bu, kimi zaman ciddi boyutlara ulaşıyor, hatta bir dönem kredi kartlarının tüm borçlarını ailesi kapatmak zorunda kalıyor... "E olabilir, hepimiz yapmıyor muyuz" dedim eksik kalmamak için! "Hayır" dedi; "Öyle değil!" "Nasıl yani?" dedim. Devam etti: "Ciddi boyutta alışverişe düşkünüm. Bir şekerin şeklinden bile etkilenip, hiç lazım değilken alabiliyorum. Mesela biriyle tanıştığım zaman hiçbir şeyim yokmuş gibi geliyor bana. Erkek arkadaşımla mı küstüm? Alışverişe çıkar, barıştıktan sonra ilk buluşmamızda giymek üzere kıyafet alırdım. Çekiyorum bir de insanları, bana doğru geliyorlar. Kadınlar hıncahınç dolu mağazada gözlerine kestirip 'olmuş mu sizce' diye bana soruyor. Ailem beni terapiye yollamak istedi ama otomobil lastiği alma derecesine gelenler terapi kıvamında oluyormuş. Vazgeçtik..." Hemen sordum: "Geçti mi peki?" "Sonra bir aşk kırıklığı yaşadım. Kendimi kanıtlamam, kendime güvenimi tekrar sağlamam gerekiyordu. Bari bu alışveriş tutkumu bir faydaya dönüştüreyim dedim ben de..." Veee... Oturuyor alışverişkolik kadınları anlatan bir kitap yazıyor Neslihan Özyükseler. Alışverişe Kahve Molası! "Demek onu yazan sensin" dedim hemen. Sağda solda çok duydum bu kitabı ama okuyamamıştım. Ne mi anlatıyor bu kitap? Özetle şunları:
Yüreğiniz kan ağlarken çaresizce alışverişe daldığınız oldu mu hiç? Ya da gözleriniz yaşlı, ne varsa torbalara attığınız? Ya kredi kartlarınız limite dayandığı halde bir çift güzel ayakkabıya bir cüzdan dolusu para yatırdığınız? Ayakkabılarla yaşanan aşkın en iyi yanı, onların bizi hiç üzmemeleri. Belki biraz bütçemizi sarsabilirler ama içimizi acıtmazlar. En fazla kirlenirler, topukları kırılır, altları aşınır... Ama nasıl olsa her kilometre başında bir lostra salonu var. Yani ayakkabılarımızı tamir ettirdiğimiz sürece onları istediğimiz kadar kullanabiliriz. Ama aşkı istediğimiz sürece sürdüremeyiz ve her kilometre başında acımızı azaltacak veya işleri yoluna koyacak bir kalp salonu yok! Anlatmaya devam etti: Şimdi ikinciyi yazıyorum; adı Alışverişe Aşk Molası! Bayıldım ben Neslihan'ın hikayesine ve yaptığı şeye.. O gün ona ısındım iyice.
Derken geçenlerde postadan bir kitap çıktı; Neslihan'ın ikinci kitabı elimde! "İlk sana yollamak istedim, fikrini söyle ve objektif ol" dedi. 'E haftasonu Bodrum'dayım, bundan daha iyi kitap mı olur' dedim, aldım yanıma. Şezlonga yatıp keyif yaparken inanın bilmiyordum kitabı bir çırpıda okuyup bitireceğimi! Chick-Lit kitaplarla aram pek yoktur ama acayip sardı beni. İyi mi? Sex and The City kadınlarının Türkiye versiyonunu yazmış Neslihan. Bizim Nişantaşı'nın kadınlarını, alışveriş canavarlarını, ilişki arayan ama bulamayan, doğru insanlarla karşı karşıya gelemeyen, karşı cinsten yana yüzü gülmeyen, ağlayan-zırlayan, mutsuzlukları ve defoları olan, yasak aşk yaşayan, biriyle birlikteyken diğer adamı aklından atamayan, özellikle kahveyle ve dostlarıyla kopmaz, sarsılmaz ilişkisi olan, herkes gibi, hepimiz gibi kadınları anlatmış. Üstelik en hırpalandıkları anda bile komik olan kadınlar bunlar! Kitaptaki tespitler de on numara. İşte kitabın baş kahramanının söyledikleri: "Şu erkek milletine bak, parası olan tektaşla Sunset'te suşiyle, olmayan Samatya'da bir külah dondurmayla aldatıyor. Mekan ve menü dışında değişen bir şey yok!" Kendisini parmağında oynatan adama resti çektiğinde ise şöyle diyor: "...Benim orada durup seni beklediğimden emin olmak istiyordun. Sana olan zaafım egonu okşuyordu. Şu anda bile bana gelmiş, beni geri istiyor değilsin. Sadece yedek lastiğini kaybetmek istemeyen bir adam olarak karşımdasın." Bence bu yaz bu kitap ellerden düşmeyecek. Hadi size iyi okumalar...
*
İngilizce argosunda 'piliç' anlamına gelen 'chick'le edebiyatın kısaltılmışı olan 'lit'in birleşiminden oluşan Chick-Lit, yani Piliç-Edebiyatı, özellikle 20'li-30'lu yaşlarındaki bekâr ve çalışan kadınları hedef alan, 90'lı yılların ortasında İngiltere'de ortaya çıkmış bir akım.
Yayın tarihi: 5 Haziran 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/05/gny/haber,DEAE2648CE474FE28EC90A2BC0CC12A3.html
Tüm hakları saklıdır.