Sırayla gideyim:
1. Siz de her vatandaş gibi düşündüğünü söyleme özgürlüğüne sahipsiniz ama o makamda oturduğunuz sürece, hepimizden farklı olarak iyi düşünme, iyi düşünmeden konuşmama, adil olma, kamu adına her yöne birden bakma sorumluluğuna sahipsiniz.
Siz esas düşünce özgürlüğünü muhtıra yediğinizde kullanın; lideriniz karşısında partide, grupta, bakanlar kurulunda kullanın; içinden geldiğiniz kanka patronlara karşı kullanın.
Ben size diyor muyum ki,
"Ben de bakanlığınızı yönetme özgürlüğüne sahibim" diye!
2. Bakan
'açık söylüyor... aynı şeyi söylüyor' ve diyebildiği şu:
"İş güvenliği konusunda yetersizlikler ortaya çıkmış, işgücünde yeterli eğitim sağlanamamış, nitelikli işgücü oluşturulamamış". Hepsi tamam da... Siz bunun bir yerinde,
"Aşırı kâr ve maliyet düşürme, ucuz işçilik hırsı"na ufacık bir atıf görüyor musunuz? Taşeronluğa, köleliğe, patronların kontrolsüzlüğüne bir atıf. Yok! Tersane sahibi özne bile değil!
3. Ben de 34 yıldır
"işçilik yapmış, ücretli olmuş" biri olarak söylüyorum... Hadi vicdan bir yana,
"İşyeri sahibinin tedbir alması kanuni zorunluluk" ise, bunun için
"Kanuni"nin padişahlığını mı bekleyeceğiz? Sizin işiniz ne? Siz iktidar değil misiniz? Siz bakan değil misiniz? Sadece bize karşı mı düşünce özgürlüğünüz var sizin? Patronlar karşısında yok mu? Kamusal görev yok mu?
Vicdanlar için ister dini, ister ahlaki, ister felsefi telkin yapın... Ama
"kanuni" olan yerine gelmiyorsa, bunu sağlayamıyorsanız, gidin.
4. "Hiç kimse SSK primini, vergisini, hak ettiği ücretini ödediği, gelirini, ekmeğini paylaştığı birinin ölümünü isteyecek kadar cani ruhlu olamazmış". Kimse canilerden bahsetmiyor; bahsettiğimiz vahşi bir piyasa.
Ayrıca,
"SSK primini, vergisini, hak ettiği ücreti tam ödemeyen" birileri varsa, onların işçilerin ölümünü isteyebileceği, en azından umursamayacağı sonucunu mu çıkarmalıyız?
Çünkü durum tam da o.
Ölen işçilerin bir yıllık değil, üçte bir primi ödenmiş mesela. Taşeron elinde genellikle sigortasız, vergisiz, köle gibi kullanılmış.
Aşırı iş yükü, aşırı mesai ile aşırı alın teri akıtılırken, hak edilen ücret mücret verilmemiş.
Bakansanız, önce buna bakacaksınız.Hükümetseniz önce bu rezalete, bu sefalete sebep olanlara hükmedeceksiniz. Sonra özgür özgür polemik yapacaksınız!
5. Bunları bilmek için hepimizin patron olması, işçi çalıştırması gerekmiyor.
Siz dünyaya bakan olacak çocuk mu geldiniz de hoppadanak geçiverdiniz o koltuğa?
Hayatında işçi çalıştırmayanın, yani işçilerin de, işçi öldürenlere diyecek bir sözü bile mi olmayacak? Patronsunuz diye hep siz mi konuşacaksınız?
Sanayi bakanı, çalışma bakanı, başbakan olmak için ille patron veya patron kankası mı olmak gerekiyor?
Siz hep Firavun, ötekiler hep köle mi?
6. Ben gazeteci olarak yanılabilirim ama infaz yapmıyorum. Öyle bir gücüm yok. Ülkemi dipsiz kuyulara mahkûm etme arzum hiç yok. 100 kadar işçinin öldüğü bir seri cinayet, bir katliam mahalli söz konusu ise,
"infaz" sözü asıl kime yakışır,
"yargısız insaf" edin!
Ayrıca bana laf yetiştirmeyin, tersaneye tedbir yetiştirin, işinizi yapın, insanlar ölmesin! Ya da hakikaten, geldiğiniz yere, odanıza gidin, patronsunuz, patron kalın! Benim de saygılarımla.
Bugünkü Tüm Yazıları
Dipsiz kuyu 100 işçinin ölü düştüğü yerdir!
Yayın tarihi: 12 Haziran 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/12//haber,8084A21D181245069E7A53225B3B5853.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.