Küresel yarışta Türkiye'yi benzersiz kılan üç önemli avantaj hızla ortadan kalkıyor. Siyasi-ekonomik öngörülebilirlik, istikrarlı ortama prim veren uluslararası sermaye, AB ile güçlü bağlar. AK Parti hakkında açılan kapatma davası ile Anayasa Mahkemesi'nin "türban" kararı tüm dengeleri alt üst etti. İşte bu toz duman içinde İstanbul 18 Haziran'da, 750 milyar dolar cirolu dünya devlerini ağırlayacak. IMF ve Dünya Bankası Başkan Yardımcıları da Türkiye'nin yol haritasını görmeye çalışacak. Peki, Ankara kritik sorulara ne yanıt verecek? Örneğin, parti kapatılırsa ne olacak? Anayasa Mahkemesi'nin kararına karşı nasıl bir strateji izlenecek? Bu soruların yanıtlarını
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'den dinleme fırsatı bulduk. TRT'de katıldığımız Zirveden Bakış Programı'ndan sonra sohbet ettiğimiz Ekren çok net bir şey söyledi:
"AK Parti kapatılsa da kapatılmasa da misyonu, kadroları devam edecektir. (Elini başına götürerek) Hadi bize eyvallah diyecek halimiz yok!" Ekren, oldukça soğukkanlı, siyasi nezakete, devletteki dengelere özen gösteren bir isim. Öyle ki Anayasa Mahkemesi'nin sonuçta "hukuki" karar verdiğini söylüyor ama "Parlamento, milli iradeden ve Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak isteyen partilerden oluşuyor" demeyi ihmal etmiyor. Sonra, önerisini getiriyor:
"Mahkemenin kararı esasen bir yönetişim sorunudur. Erkler arasında sorun neredeyse taraflar biraraya gelip, o alanda çözüm geliştirmelidir." Ekren, 650 milyar dolarlık ekonomide, beklentilerin olumsuz yönde değiştiğini de söylüyor.
Ana reformların tamamlandığı, bundan sonra etkin uygulama gerektiğini belirtiyor. Hükümetin, başarılı icraatlarını yeterince anlatamadığını kabul ediyor. Enflasyon hedefinin revize edilmesine ise farklı bir yorum getiriyor:
"Yüzde 4 enflasyon hedefinde ısrar etmenin maliyeti ile kıyaslandığında hedefi güncellemenin maliyeti daha az olacaktır." Sezer aranılır oldu Tam bu noktada,
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i anmak gerekiyor. Zira, AK Parti'nin Sezer'le yıldızı hiç barışmadı. Lakin, Sezer'in rolü bugün daha iyi anlaşılıyor. 10. Cumhurbaşkanı, Hükümet'in bazı atamalarını ve yasal düzenlemelerini bir şekilde veto ediyordu. AK Parti yönetimi, Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya geliyordu ama rejimle karşı karşıya gelmekten kurtuluyordu. Sezer'in devreden çıkması, "rejimin savunma mekanizması"nda sanki boşluk yarattı. İster istemez tüm yük Anayasa Mahkemesi'ne bindi. Mahkeme de "durumdan vazife çıkarınca" erkler ayrılığına dayalı sistem arapsaçına döndü. Düşünsenize Sezer olsaydı ve "Toplumun belli kesimlerindeki kaygıları gidermiyor" gerekçesi ile anayasa değişikliğini bir kez daha görüşülmek üzere Meclis'e iade etseydi ne kapatma davası açılırdı ne de rejim gerilimi yaşanırdı.
Yayın tarihi: 9 Haziran 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/09//haber,B3CC4E4DD35A4691ADC81F15849AEF7C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.