Gene bir 29 Mayıs, gene
"trafiğe kapalı bazı yollar", gene mehter, gene Ulubatlı Hasan falan. İdrak ettik. Beş yüz elli beşinci yıldönümü...
Elbette artık işe teknoloji de karışıyor, bizim Hasan, minibüsleri ve kaldırım satıcılarını yara yara surlara bayrak dikmeyecek de (Gungadin misali otuz sekiz ok yiyip bir türlü yere düşmez), Topkapı'dan şehre girişimiz Topkapı'da panorama gösterisiyle canlandırılacak: Otuz sekiz metre çapında kubbe, on bin figüran... Artık böyle kutlanacakmış, müze yapıyorlar... Artık surlardan hoplaya zıplaya geçmek için sütçü beygiri bulmaya gerek kalmadı.
Waterloo Müzesi'nin panoramasından çok daha görkemli olacağı muhakkak. (Kubbeli müzeyi gezmek kolaydı da, savaş alanını yukarıdan görmek için arslanlı tepeye çıkana kadar anam ağlamıştı... Hougomont tarlasının çamuruna saplanınca da Napoleon'un niçin yenildiğini anlamıştım.)
Lakin, olayın üzerinden beş yüz elli beş sene geçmiş yahu, beş yüz elli beş...
Bu kadar zaman sonra hâlâ onu
"almakla" mı övüneceğiz?
Süleymaniye'sinden Topkapı Sarayı'na, yedi tepesine öyle bir damga vur ki dost düşman parmak ısırsın, sonra da
"aslında burası benim değildi" de...
Ele güne
"burayı biz kurmadık, sonradan, hem de şiddet kullanarak ele geçirdik" mesajını ısrarla ver... Gözüne sok, hatırlat...
Ki, bundan da,
"aldığımız gibi bir gün verebiliriz de haa" anlamı da çıksın!
Yunan faşistleri de bu hülyayla kendi kendilerini okşamaya otursunlar...
Eee, iğreti mi yaşıyoruz yani biz burada?
Korkmayın ihvanlar, nüfusu da on iki milyona vurdu, artık onu bizden kimse geri alamaz. Bütün Yunanistan'da toplasan o kadar kişi yok.
Eşeklik edip yeni bir dünya savaşına girmez ve de yenilmezsek, müttefik donanması da gelmez, korkmayın.
Dostun düşmanın gözüne
"buranın temelini biz kurmadık, üstüne birşeyler kondurduk" diye bağıra bağıra sokmanın âlemi yoktur.
Sarsmayın. Burası bizim. Asla geri dönülemez şekilde bizim.
Bunun için azınlıkları da kovalamadık mı? Bize
"dışarlıklı" olduğumuzu hatırlatmasınlar diye? Bunun için bin yıllık isimleri değiştirmedik mi, örneğin Tatavla'yı Kurtuluş, Samatya'yı Koca Mustafa Paşa yapmadık mı? Olmadı, ağzımıza uydurmadık mı, Stenia İstinye, Therapia da Tarabya olmadı mı?
İlle yıldönümü seviyorsak, niçin Karlofça Antlaşması'nı imzaladığımız (26 Ocak 1699), yani ilk kez toprak kaybettiğimiz günü
"milli matem" ilan etmiyoruz, 10 Kasım gibi?
O kötü bir anı... Peki o zaman, niçin Malazgirt muharebesini kazandığımız günü (26 Ağustos 1071) milli bayram yapmıyoruz? (Unutmadan söyleyeyim, birinin adı Karlowitz, ötekinin adı Manzikert'ti aslında.)
Bunlar Selçuklu ve Osmanlı olayları... Onları dedelerimiz değil uzaylılar yaşamışlar... Biz cumhuriyeti tanırız.
Öyleyse niçin kara kuvvetlerimizin kuruluş tarihi kimine göre 1363, kimine göre de MÖ 209 olarak kabul ediliyor ve de törenlerle kutlanıyor?
İşimize geldiği zaman Osmanlı oluruz, canımız çektiği zaman Mete Han'dan ineriz, keyfimize göre Ergenekon'dan çıkarız, duruma göre de cumhuriyetten başka kuş tanımayız.
Tamam, tamam, kutlayın da, ikide bir
"başka yerden geldiğimizi" hatırlatmayın kefereye! Sarkozy gibileri bu açıkları kolluyorlar.
Yayın tarihi: 30 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/30//haber,95BE6AE55CBE4A2182C3FD66CC1167EF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.