kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Nakıp Ali, kimilerine göre egzantrik bir adam, kimilerine göre bir halk kahramanıydı.

Antep'in Cinema Paradiso'su

KAYA GENÇ
Yeni açılan Nakıp Ali Sinemaları'na ilham veren, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ilk sinemasını 1924'te Gaziantep'te açan Nakıp Ali, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı'nda görev almış bir bombacı ve çok ilginç bir kişilikti..
Geçtiğimiz hafta kapılarını Gaziantepli film meraklılarına açan Nakıp Ali Sinemaları, adını Anadolu'da sanat filmleri gösteren ilk salon sahibi olan Nakıp Ali'den almış. 1897 yılında Gaziantep'in Şehreküstü semtinde dünyaya gelen Nakıp Ali, Kurtuluş Savaşı esnasında Antep savunmasında savaşmış. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu'nun ilk sinemasını kuran bu ilginç adam, bugün de Gaziantepliler tarafından sevgiyle hatırlanıyor. Yeğeni Hatice Özyaşar, Nakıp Ali'nin kafası çok iyi çalışan bir çocuk olduğunu söylüyor. "O zamanlarda mahallenin çocuklarını toplardı; aşağıda, kiler gibi davar evi denilen bir yer vardı, oraya götürürdü. Çarşafları gerer, mum yakar, Karagöz oynatırdı." Kendi başına Karagöz oynatmayı öğrenen Nakıp Ali, aynı zamanda bir yurtsever olarak hatırlanıyor. Kuvayı Milliye hareketinin başladığı Antep Harbi'nde savaşmış; yaşı küçük da olsa, yurtsever çetelerden birine katılmış. Antep Çeteleri adlı bu örgütlenmede Nakıp Ali, bombacı olarak çalışıyordu. Daha sonra yazıhanesinin duvarındaki bir çiviye asılı olan el bombasını gören kızı ona bunun ne olduğunu sorduğunda, aldığı cevap şu olmuş: "Onu ben yaptım. İçlerine barut doldurur, makarasını çekip fırlatıp atardım." Savaştaki adı da zaten Bombacı Ali'ymiş.

DİKKAT SİNEMA YANIYOR...
24 bin nüfuslu Antep, Kurtuluş Savaşı'nda 6 bin insanını kaybeder. 11 ay 10 gün süren şehir savunmasından sonra şehirdeki 14 bin binadan 12 bini yıkılmıştır. Ayakta kalan 2 bin binanın çoğu da hasarlıdır. II. Dünya Savaşı'nın ardından Almanya'daki manzara kadar korkunç görüntüler şehre egemen olmuştur. Oğlu Doğan Nakıpoğlu, babasının önce İstanbul'a gittiğini ve sinemayı orada gördüğünü söylüyor. "Küçüklükten gelen bir hevesi vardı; zaten saz ve gazino işleriyle uğraşmıştı, sinemayı da bir eğlence türü olarak gördü." 1924 yılında şehrin ilk sinemasını Bey Mahallesi'nde kurdu; bugün oradaki sinema binası ise, daha sonra yaşanan yangına atıfla, 'yanan sinema' olarak anılıyor. O günlerde sinema, İstanbul dışında yalnızca birkaç şehirde olan bir lüks. Elektriğin sınırlı olduğu o zor günlerde sinema gösterim makinaları elle çevrilir. Gösterilen filmler sessizdir. Gramofonla müzik, bando veya mızıkayla ses efektleri yapılırdı. Peki İngilizce "ara yazı" sorunu nasıl çözülecektir? Ali Bey isimli İngilizceyi iyi bilen bir Gaziantepliyle anlaşan Nakıp Ali, Ali Bey'e filmin yazılarını çinko bir huniden söyleterek bu sorunu da çözer. Ve sonra bir gün Nakıp Ali'nin sinemasında yangın çıkar. İzmit Zaferi adlı filmde, Manisa'nın yanışıyla ilgili bir sahne gösterilirken, makinistin yanında duran bir kişi: "bak usta bak, Manisa nasıl yanıyor bak!" der. Bunun üzerine birlikte perdeye bakarlar ve filmin alev aldığını görürler. Makina dairesi ve sinema cayır cayır yanınca Nakıp Ali de salonun kepenklerini indirir. Ama yılmaz, bu sefer de altı da üstü de beton bir salon açar. Fakat Anteplileri yeni açılan Asri sinemasına gitmeye ikna etmesi kolay olmamış. Üzerine bir de tesadüfen objektifin önünde kalan bir film parçasının alev alması sonucunda perdede seyirciler bu alevi görünce, halk panik içinde, "yine yangın var!" diyerek koltukları, camekânı kırarak kendilerini dışarı atar.

KAÇMASANIZA YAHU!
Yeniden güveni tesis etmek için Nakıp Ali sinemayı bedava yapar ve Gazianteplilere şöyle seslenir: "A birader, her zaman yangın mı olur? Bir alev gördüğünüz gibi hemen kaçmaya kalkıyorsunuz. Azıcık bekleyin bakalım. Kırmızı lambayı oraya koyan niye koymuş? O yandığı vakit kaçarsınız. Hem ağam, siz kaçmayı da bilmiyorsunuz. Biri ötekini itiyor. Öteki de ötekini itiyor. Pencerenin camları hurdahaş oldu. Her defa bir etek cam parası veriyoruz. Kasten mi yapıyorsunuz?" Nakıp Ali'nin ünü ülkede yayılır. İstanbul'daki sinema salonlarında gösterim sorunları yaşanınca insanlar makiniste dönüp "Nakıp Ali'yi geçtin!" diye bağırırlar. Hatta Paris'teki büyük sinemalardan birine giden Gaziantepli Nadir Gül, filmin yarısında elektriğin kesildiğini fark eder. Her yer kapkaranlık olmuştur. Aniden, aşağıdan Antep şivesiyle bir ses yükselir: "Nakıp Ali'yi geçti hooo!" Nakıp Ali'nin salonda çalışanlar tarafından da, bedavaya film seyrettirdiği çocuklar tarafından da çok sevildiği anlatılıyor. İşine âşık bir insan olarak her sabah erkenden sinemasının yolunu tutuyor. Üstelik giderek tıpkı modern çağın en büyük sanatsalideolojik buluşu sinema gibi, dinler ve siyasetler üstü bir konum da ediniyor... Bir gün Hac Yolu isimli bir film gösterecektir. Filmi göstermeden önce hocalara ve müezzinlere göstermeye karar verir. Hocalarla müezzinlere bağ evinde bir ziyafet verilir. Müftü de ortamdadır. Bütün din adamları büyük bir zevkle sofradaki Antep yemeklerini silip süpürürler. En sonunda baklavalar da hızla tükenir. İki gün sonra "Hac Yolu filmi ne zaman başlayacak, söyleyin!" diyerek insanlar sinemanın kapısını aşındırmaya başlar. Anlaşılır ki, hocalar, camilerde vaazlarda filmden bahsetmiş, "Filmi üç kere görürsen yarım hacı olursun, yedi defa izleyen tam hacı olur vatandaş!" demiştir. Sinemanın ölü seyircilerle dolup taşıyordur. Ellerinde ibrikler, abdest alıp sinemaya giren kadınlar, şaşkınlıkla perdeye bakarlar. Nakıp Ali'nin girişimci zekâsı, modern sanatların en etkilisi olan sinemanın ideolojiler üstü, her şeyi alt eden konumunu kanıtlayarak, din adamlarını bile kendi hizmetine sokmuştur işte.
Haberin fotoğrafları