Birden fazla alternatifin hazır bulunduğu bir piyasada iş yapmaya çalışıyorsanız, yapmanız gereken iş müşterilerinizi mutlu etmektir.
Serbest seçim sisteminin egemen olduğu ülkelerde siyasetçiler için de aynı gerçek geçerlidir.
Partilerin müşterisi seçmendir.Seçmenin düşüncesi, değerleri, tüketim eğilimleri, kendisi ve çocukları için hedefleri önemlidir.Siz eğer müşterinizi ve eğilimlerini yok sayarsanız, siyaset yarışında çuvallarsınız. Türkiye'de son yıllarda tanıklık ettiğimiz olay budur.
Seçmene sürekli ters düşen politikalar üreten, özelleştirmeden yabancıya mülk satışına kadar her konuda ayak direyen bir siyasetçi sınıfı var.
Müşteri yani seçmen de onun bu tavrından memnun değil.
Çünkü Türkiye'de seçmen dünyaya açılmak, küresel ekonominin bir parçası olmak, giderek büyüyen pazardan daha fazla pay almak istiyor.
Bunun daha çok iş, daha iyi eğitim, daha iyi bir yaşam standardı olduğuna inanıyor.
Siz bu öncelikleri dikkate almazsanız müşteri başka dükkâna gider.Buna kızıp sizin gibi düşünen bir kısım bürokratla işbirliği yapıp müşteriyi daha da kızdıracak girişimlerde bulunabilirsiniz elbet.
Türkiye'de tanık olduğumuz olay budur ama bu anlayışla dükkânınızın iflasa gitmesi kaçınılmazdır. Türkiye'de tanık olduğumuz ikinci olay da budur.
Bu benzetmeden rahatsızlık duyabilirsiniz ama gerçek böyle.
Time dergisi son sayısında Demokrat Parti'nin başkan adayı Barack Obama ile "Nasıl başardı?" başlıklı bir röportaj yapmış.
Obama işe Başkan Bush'un son iki kampanyasını dikkatle inceleyerek başlamış.
Sonra kampanyayı bir şirket gibi yönetme kararı almış ve kampanyasını "müşteri hizmetleri servisi" veren bir şirkete emanet etmiş.
Yani bir seçime hazırlanır gibi değil de yeni bir iş kuracakmış gibi çalışmış.Sonuçta da başarıya ulaşmış. Müşteriye saygı olmadan dükkânınız iş yapmaz, unutmayın.
Yayın tarihi: 8 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/08//haber,79FF40CD7341455585967F9516D5428A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.