AKP'nin açıkladığı
Güneydoğu paketi ilginç bir zamanlamaya denk geldi. Bu zamanlamanın iki önemli unsuru var. Birincisi, TSK artık Kuzey Irak'a yaptığı askeri müdahaleleri neredeyse günlük bir "işlem" haline getirdi. Diğeri DTP'de ılımlı kabul edilen
Ahmet Türk istifa etti ve yerine radikal kanadın temsilcisi
Emine Ayna geldi.
Amerika'dan Kürtlere Birincisinden başlayacak olursak,
TSK'nın Kuzey Irak'ta sürdürdüğü operasyonların bu derecede yaygınlık kazanması Amerika'nın o bölgede geliştirdiği politikaların ciddi biçimde Türkiye'den yana geliştiğini gösteriyor. Bu, henüz yeterince aydınlanmasa da, ABD'nin Irak'a müdahaleye başladığında kafasında biçimlendirdiği politikayı değiştirdiğini ve
Türkiye'ye karşı Kürt seçeneğinden vazgeçip
Kürtlere-Kürdistan'a karşı Türkiye kartını oynamaya başladığını ortaya koyuyor.
Henüz sonuçlanmış bir proje olmamakla birlikte bu yaklaşımın Kürtler arasında ciddi bir gerilim yarattığı ortada. Nitekim parti içindeki değişim söz konusu gerilimin bir dışavurumudur. DTP, PKK'ya karşı giderek artan baskılar karşısında bugün bulunduğu konumu daha fazla koruyamamıştır. PKK ve silahlı çatışmayla ilgili görüşleri belli olan Ahmet Türk aşılmış, Emine Ayna iş başına gelmiştir.
Dolayısıyla ABD'nin tutumuyla yalnızlaşan Kürt kesimi çareyi nispi bir radikalleşmede aramaya başlamıştır. AKP'nin Güneydoğu paketini tam da böyle bir dönemde açması rastlantı olamaz. Tam tersine belli ki, AKP dikkatli bir zamanlama yapmış ve paketi denge hesaplarının iyice inceldiği bir noktada açıklamıştır. Paketin açıklanmasında bu "iğretilik" kendini tabii ki, hissettiriyor.
Paketin düğümü Ne var ki, söz konusu yaklaşım iki nedenden ötürü önemli. Birincisi, 2007 seçimlerinin en önemli sonucu Kürtlerin AKP'ye sağladığı destekti. Bu destek sadece Güneydoğu'da bazı kentlerin AKP'ye verdiği oy oranının % 65'lere çıkmasıyla sınırlı değildir. Nüfus bakımından ele alınırsa en büyük Kürt kenti olan İstanbul'da da AKP o kesimden büyük oy almıştır. Aradan geçen zamanda AKP Kürtlerle olan koalisyonunu parçalamıştı. Şimdi açıklanan paketle bu koalisyon yeniden canlandırılmak isteniyor.
İkincisi, Kürtlerin bu pakete karşı tutumudur. Başbakan kendince haklı olarak
Diyarbakır Belediye Başkanı'nın o sırada yanında, aralarında olmamasından yakınmaktadır. Ne var ki, Belediye Başkanı da kendince haklıdır.
AKP, bu tutumuyla birlikte Kürt sorununu hala bir "altyapıekonomi" sorunu olarak gördüğünü, bölgeye yatırım, istihdam götürerek "sorunu" aşacağını varsaymaktadır. Belli ki, Belediye Başkanı bu tutumu protesto etmekte, salt ekonomik yaklaşımla bölgede devam eden sorunun aşılamayacağı imasında bulunmakta, asıl meselenin daha farklı bir noktada düğümlendiğini vurgulamaktadır. O da demokratik haklar ve o bünye içinde yer alan diğer öğelerdir. Özellikle bu nokta Kürtlerle toplumun geri kalan kesimini birbiriyle karşı karşıya getirecektir. Temenni etmek mümkün değil ama Güneydoğu dışında kalan Türkiye bu kadar büyük bir ekonomik harcamanın oraya yapılmasına karşı bunun yok sayılmasına bir tepki duyacaktır. AKP'nin elde etmek istediği de böyle bir gerilim hattının oluşmasıdır. Çünkü, eğer bu durum ortaya çıkarsa, AKP, Kürtlerden alabildiği kadar destek alacak, alamadığı desteği de Kürtlere tepki gösteren kesimlerle tamamlayacaktır. Politik taktik olarak doğru gibi dursa da bu yaklaşım strateji olarak yanlıştır ve kendi içinde bir tehlike içermektedir. O tehlike TürkKürt ayrımının artık kesinleşmesi ve keskinleşmesidir. Bundan böyle Türkiye'nin geri kalan kısmı da Güneydoğu'yu dışlamaya başlayabilecektir.
Kuzey-Güney İtalya zıtlaşmasını hatırlayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayabilecektir.
Yayın tarihi: 30 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/30//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.