Bir halkın korkularından kurtulmasının, kâbustan uyanmasının nasıl bir duygu olduğunu Beyrut'ta gördük, anladık. Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Babacan, danışmanlar, Dışişleri mensupları ve biz bir grup gazeteci Lübnan'ın yeni Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın yemin törenini izlemek için Beyrut Havaalanı'ndan parlamentoya giderken, yol boyunca 1975-1989 arasındaki iç savaşın izlerini, sonra 14 Şubat 2005'te Refik Hariri'nin konvoyunun 1800 kilo patlayıcıyla havaya uçurulmasının çevredeki yıkımını ürpererek izledik.
Tek aday olan Genelkurmay Başkanı Mişel Süleyman 127 üyeden 118'inin oylarıyla Cumhurbaşkanı seçildi. Birleşime ara verildi. Bir hareketlenme oldu. Baktık; Meclis Başkanı Nebih Berri ile Başbakan Erdoğan, Lübnan'da ulusal uzlaşmanın sağlanmasında önemli rol oynayan Katar Emiri Hamad Bin Halife ElTani'yi başkanlık kürsüsündeki yerine götürüyorlardı. Berri ev sahibi olduğu için. Peki Erdoğan niye? Lübnan'daki uzlaşmada en az Katar Emiri kadar çaba harcaması nedeniyle onur konuğu olarak.
Daha sonra Süleyman geldi, yemin etti ve tüm Beyrut'tan bir anda parlamentonun duvarlarında yankılanan sevinç çığlıkları yükseldi. Oynayanlar, ağlayanlar, şarkı söyleyenler...
Çünkü Lübnan uçurumun kıyısından döndü: Hariri'nin ölümüyle başlayan kriz, bayrağı devralan oğlu Saad Hariri'nin yandaşları ile Hizbullah arasındaki iktidar çekişmesiyle büyüdü, 2007 Kasım'ından bu yana cumhurbaşkanı makamının bir türlü doldurulamamasıyla derinleşti ve geçen ay Sünniler ve Şiiler arasında iki haftada 65 kişinin öldüğü çatışmalarla ülkeyi bir kez daha iç savaşın eşiğine getirdi.
Sevinç gösterilerinden sonra halk Beyrut'un büyüleyici sahilindeki otellere, kafelere, restoranlara akın etti ve barışın tadını çıkardı. 19 ay sonra.
Kriz içinde kriz çözmek Dönüş yolunda Erdoğan, Lübnan'daki uzlaşmada Türkiye'nin rolünü şöyle anlattı: "Bizzat devreye girdim. Başdanışman Ahmet Davutoğlu'nu gönderdim. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat'la, Lübnan Parlamentosu Başkanı Nebih Berri'yle görüşmelerim oldu. Beyrut Büyükelçimiz Serdar Kılıç, diğer ülkelerin büyükelçilerinin evlerine çekildiği o zor süreçte temaslar yürüttü. Saad Hariri'nin evine gitti. Hatta Hariri'yle görüşürken dışardaki yoğun silah seslerinden birbirlerini anlamakta sıkıntı çektikleri bile oldu."
Davutoğlu da ilginç bir ayrıntıyı aktardı: Büyükelçi Kılıç o dehşet günlerinde Saad Hariri'nin evinin yanı sıra Hizbullah'ın karargâhına da gitti, Beyrut'tan ayrılmak isteyen Türk vatandaşları için yardım istedi. Hizbullah bir otobüs tahsis etti, silahlı eskortlar görevlendirdi, 14 Türk evlerinden ya da otellerinden tek tek alınıp havaalanına götürüldü ve yurda gönderildi.
Erdoğan sözü Türkiye'nin arabuluculuğuyla başlayan Suriyeİsrail görüşmelerine getirdi, perde arkasını anlattı: "Teklif İsrail Başbakanı Ehud Olmert'ten geldi. 'Senin Esat'la aran iyi, arabuluculuk yaparsan, ben hazırım' dedi. Esat da 'Türkiye'nin arabuluculuğunu kabule hazırız' dedi. Her ay en az 3 kez bir araya gelme kararı verdiler. İstanbul'daki ilk toplantıdan iyi ayrıldılar. Tek endişem Olmert'in siyaseten zayıflamış olması. Ancak Cumhurbaşkanı Şimon Perez de olumlu bakıyor."
Ve sonra medyaya sitem etti: "Dünya basınında gündem belirliyoruz. Suriyeİsrail görüşmeleri üstüne yabancı basında 300'den fazla haber yer aldı. Pek çoğu manşetten verdi. Türk basını ise vurdumduymazlıkla geçiştirdi. Oysa dış politikadaki hamleler bir ülkenin şanı." Haklı.
Elbette iç siyaset, Ankara'daki gerilim, kapatma davası üstüne de sorular yönelttik. İşte Erdoğan'ın yanıtları veya mesajları:
- "
Biz demir perde ülkesi değiliz. Dünyada demir perde kalmadı ama bizde örme gayreti içinde olanlar var."
- "
Bu yıl 25 milyar dolar yabancı sermaye çekerdik. Bu olaylar patlak verince herkes ertelemeye başladı. Biz 'Devlette devamlılık esastır, gelin' diyoruz. Çünkü kaçırırsak başka ülkelere gidecekler."
- "
Davanın bir an önce sonuçlanmasını istiyoruz. Bize verilen süreleri en kısa dilimle kullanıyoruz. Ülke sıkıntı yaşamamalı. Bir yanda terörle mücadele, bir yanda ekonomi, bir yanda gelecek Mart'taki yerel seçimler var. Ne olacaksa bir an önce olsun."
Gecenin bir vaktinde Esenboğa'ya inerken kulağımızda Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın yemin törenindeki sözleri yankılanıyor:
"Bir kişi tek başına bir ülkeyi kurtaramaz. Herkesin, ilgili tüm tarafların ellerini taşın altına koymaları gerekir."
Yayın tarihi: 27 Mayıs 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/27//haber,F5631244614044D58F1A081CBED2A1DD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.