kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

950 avroluk demokrasi dersi

Evrim ALTUĞ
Sarkozy'ye danışmanlık yapan ekonomist ve yazar Jacques Attali, geçen hafta İstanbul'da yaptığı sunuşta demokrasi, sosyal adalet ve şeffaf piyasa ekonomisini öne çıkardı. 950 avroluk bedelle izlenen konferansta söz alan Attali'ye göre laikliğin anahtarı, din ve devlet arasındaki ayrımın netliğinde gizli..
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin danışmanlığı ve kendisine sunduğu rapor ile yeniden gündeme gelen ekonomist, yazar ve siyasetçi Jacques Attali, geçen hafta ortasında İsrail'in 60. kuruluş yıldönümünü kutlamak üzere Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in yemek davetiyle gittiği Kudüs'ten İstanbul'a indi ve aynı günün akşamüstü Paris'e uçtu. Cezayir doğumlu, Musevi asıllı küresel düşünürün İstanbul'a geliş nedeni, katılımcı başına 950 avro karşılığında Yürekli firması tarafından İstanbul Çırağan Palace Kempinski'de düzenlenen uluslararası ve 'hip' iş konferansı The Box'dı. Attali, etkinlikte, daha önceden programda bir saat olduğunu öğrendiğimiz konuşmasını ne yazık ki sadece 30 dakikayla sınırlı tuttu ve konuşmasının başında da bunu sitemle vurguladı. Ama yine de bu koşuşturmacada, SABAH Pazar'a özel röportaj vermeyi ihmal etmedi.

- Konuşmanızda Avrupa'nın geleceğini belirleyeceğini öngördüğünüz dört ülke (Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa) arasında niçin İngiltere yoktu?
- Çünkü liderlik liderliktir; bu kavram ülkeler için, diğer ülkelerle birlikte hareket edebilmeyi ifade eder. Ve bence İngiltere birçok avantajı bulunmasına karşın, Avrupa düşüncesinin liderlerinden biri olabileceğini göstermekte yetersiz bir manzara arz ediyor. Keşke İngiltere de böyle, yani öngördüğüm dört ülkeden biri olabilseydi. Bunun benim arzum olduğunu söylemekle yetinmek isterdim ama, bu halihazırda bir gerçek.

- Küresel kanaat önderlerince art arda yapılan kriz uyarılarına bir yenisi de George Soros'tan eklendi. Sizin bu açıklamalara karşı yorumunuz nedir?
- Bu konuda sadece yorum yapmama gerek yok, zira tam da bunun üzerine iki yıl önce oturup bir kitap yazmıştım ve bu kitabım Türkçeye de çevrilmişti. Orada da bunu iki yıldan çok daha önce dile getirdim, bu kriz ciddi bir kriz olacak, bir finansal kriz olacak ve dünya ekonomileri buna doğrudan maruz kalacaklar diyordum. Buna karşın, birçok teknolojiye sahibiz, birçok demografi ve finans tipiyle karşı karşıyayız ve bunların her biri de büyümeye müsaitler aynı zamanda. Ancak bununla birlikte hükümetlerin de yapabildikleri hatalar oluyor. Bu konuda da fazla yorum yapmak anlamsız kaçıyor.

- Ortaya koyduğunuz küresel manzara oldukça karanlıktı. Peki reçetesi nedir?
- Bu manzarayla savaşmak için mi? Birincisi, demokrasi gerekiyor. Demokrasi, kişilerin durumların farkında olup mevcut manzara ile mücadele edebilmesinin anahtarı çünkü. İkincisi, hukukun üstünlüğü. Böylece insanlar adil olduklarını düşündükleri bir sistemle baş edebilir. Üçüncüsü, şeffaf piyasa ekonomisi. Ve dördüncüsü ise, sosyal adalet. Bu anlamda sosyal adalete dayalı şeffaf piyasa ekonomisinde, mikro-kredi yönteminin, demokratik niyetlerle yoksullar lehine kullandırılabilmesi özellikle gerekli.

- Küresel savaş mı, küresel ısınma mı?
- Bunların ikisi de kâbus. Ve ben kâbuslar arasında tercih yapamam.

- Türkiye'nin nükleer santral kurması sakıncalı mı?
- Sürdürülebilir demokrasiyle yönetilen her ülkenin, nükleer enerjiyi sivil amaçlarla kullanmaya hakkı olduğuna inanıyorum.

- Sosyal demokrasiyi siz nasıl tanımlıyorsunuz?
- Kanımca bu kavram, temelini bir demokrasi toplumunda yaşayan tartışmasız her yurttaşın bir gün o ülkenin cumhurbaşkanı, bir şirketinin CEO'su veya üniversitesinin profesörü olabileceği potansiyelinden, bu statülerin hareketlilik olanağından alıyor. Kökenleri ne olursa olsun.

- Türkiye ve Fransa arasındaki en önemli gündem maddesi size göre hangisi?
- Kuşkusuz, AB'ye üyelik süreci. Ben zaten sürecin başından beri Türkiye lehine görüşlerimi dile getiriyorum. Ve inanıyorum ki şu anda bir dönüm noktasındayız.

- Sizin gözleminizle, laiklik tarifini Fransa nasıl yapıyor ve yaşıyor?
- Laikliğin tarifi, varlığını dinin devlet yapısındaki yokluğundan ve bunun anayasal bir temel oluşundan alıyor. Bu anlamda Fransa'nın durumunda bir kusur görmüyorum. Her şey iyi. Din ve devlet arasında çok bariz bir ayrım var. Tam da bu, laikliğin anahtarı. Ve bu konuda Türkiye hakkında da bir yorum yapmak istemiyorum.

- Su da, petrol de değerleniyor, hangisine öncelik tanıyorsunuz?
- İkisi de felaket düzeyinde önemli hale geldiler. Bu yüzden su da, petrol de daha çok üretilir oldu. Ama bu durumu yapıcı bir felaket olarak da görebilirsiniz. Bu iki ürünün üretimi arttıkça, gıda ve enerji de artacak gibi görünüyor. Bu anlamda ortaya konulan refahı adil biçimde paylaştıramazsanız yine yeni sorunlarla karşı karşıya kalırsınız.
Haberin fotoğrafları