kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Yabancı dil bilmeyen yargıç kalmamalı!

Önce geçen yılki ' 367' kararı, şimdilerde de kapatma davası yüzünden, yargı sistemi ve bu sistemi oluşturan hukuk insanları hakkında daha fazla düşünür olduk.
Bu konuda yeni şeyler öğreniyoruz. Öğrendikçe de zihnimizde yeni sorular şekillenmeye başlıyor.
Mesela Türkçeye ' yargıçlar iktidarı' ya da ' yargıçlar devleti' diye çevrilen ' jüristokrasi' kavramı... Anayasa Mahkemesi ( AYM ) öyle kararlar çıkarıyor, öyle yorumlar yapıyor ki bunlar kanun yerine geçiyor.
Halbuki yasa yapma yetkisi Meclis'e ait. Mesela Anayasa'nın ya da yasaların tanımlamadığı, dolayısıyla da yasaklamadığı bir eylemi, AYM yasak kapsamına alabiliyor. (Halbuki yasaya dayanmayan bir yasak, suç ve ceza olamaz.)
Böylece birbirinden tamamen ayrı olması gerekirken, Yargı gücü, Yasama gücüne müdahale etmiş, onun egemenlik alanına girmiş oluyor.
Bir başka konu da Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile ilgili. Yargı sistemini çalıştıranlar, çoğu kez bu merkezlerin ilkelerine, kararlarına, içtihatlarına kulaklarını tıkıyor.
Halbuki Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre Türkiye'nin imza attığı antlaşmalar, iç hukukun bir parçasıdır.
Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aynı zamanda " bizim " mahkememizdir. (Zaten orada bir yargıcımız var.)
Hem düşünün, böyle bir bağ olmasa, bazı vatandaşlarımız AİHM'ye nasıl başvurur?
Gelelim kulak tıkama boyutuna: Araştırmalar, hakim ve savcıların önemli bir bölümünün, "Bana ne AİHM'den" dediğini ortaya koyuyor.
Bunun iki sebebi var:
Birincisi: Milliyetçi ideolojiye kapılarak, kendilerini " devletin koruyucusu " sanmaları... Ama Anayasa'nın 90'ıncı maddesini yok saymaları, mesleklerini hakkıyla yapmamaları anlamına geliyor.
İkincisi: İşte buna inanmayacaksınız ama çoğu yabancı dil bilmiyor! Ben demiyorum, ' Yargıçlar ve Savcılar Birliği' Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu söylüyor.
AİHM kararının Türkçeye tercüme edilmesi için Adalet Bakanlığı'na başvurmuşlar ama henüz tatmin edici bir sonuç alınamamış.
Bunu Prof. Eser Karakaş'tan ( Star, 2 Mayıs ) öğrendim, inanamadım ve hukuk profesörü Niyazi Öktem'e sordum. " Evet, doğru, çoğu bilmez " dedi.
Madem Türkiye sadece ekonomisiyle değil, hukukuyla da dünyanın bir parçası, o halde yargıç ve savcıların yabancı dil bilmesi şart (bilhassa İngilizce, Fransızca ).
İşin trajikomik bir yanı daha var: Kapatma davasına karşı çıkanlar bol bol Avrupa Birliği'ne, Venedik Kriterlerine, AİHM kararlarına atıfta bulunuyor ama 2002'den 2008'e, AKP'li bakanların yönettiği Adalet Bakanlığı bu çeviri işini hakkıyla yapmamış.
Yargıç ve savcılardan bahsedince aklıma geldi: Benim hiç anlam veremediğim kurumlardan biri de ' Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'dur.
Anlayamıyorum, çünkü: Kabaca ifade edersek, savcı ' suçlayan'dır. Yargıç ise " tarafsız ", " nesnel " bir biçimde karar vererek adaleti sağlaması gereken kişidir.
Bu işlevler, bu görevler, neredeyse taban tabana zıttır. Dolayısıyla aynı kurulda yer almamaları ve çalıştıkları mekânlar da dahil, her bakımdan 'ayrışmaları' gerekir.
Aynı şekilde yukarıda sözünü ettiğim, ' Yargıçlar ve Savcılar Birliği' diye bir kuruluşun da bulunmaması, tarafların ayrı ayrı birlikler kurması lazım. Yanılıyor muyum?