İlk başta kapalı kapılar ardında uzlaşma sağlansaydı, hükûmet bir defalık jest yapmak suretiyle Taksim'i gösterilere açabilirdi. Ama öyle bir duruma gelindi ki, ne sendikalar geri adım atabiliyor, ne de başbakan. Olan, gene bize oldu; korkuyu vatandaş yaşıyor; İstanbul halkı çile çekiyor. Üstelik, işçi sendikaları, mağdur duruma düşüp, sempati de toplayamayacak. Çünkü, kanun, bütün sivil toplum örgütleri ve mitingler için, her vilâyette, belirli alanları tahsis ediyor. Sendika,
"Ben kanun tanımam" derse, birkaç istisna haricinde, kimseden onay alamaz. Trafik altüst olunca, insanların işleri aksayınca, gene onlar suçlanır.
İstanbul valisi ciddi tedbirler aldı. Bazı okulların ve işyerlerinin tatil edilmesi yerinde bir karar. Kimi illegal örgüt mensubu, polisin sabrını taşıracak nitelikte eylem hazırlığı içinde olabilir. Katiyen provokasyona gelmemek, itidali sonuna kadar muhafaza etmek gerekiyor. Eğer, bu 1 Mayıs, kazasız belâsız atlatılırsa, sendikalar da, Taksim Meydanı konusunda tartışma açmanın fayda sağlamadığını görecek, bir sonraki yıl aynı sorunlar yaşanmayacaktır.
1 Mayıs, 1889'da Uluslararası İşçiler Kongresi tarafından
"proleterya günü" olarak ilân edildi. Tıpkı, 1910 yılında 2. Enternasyonal'in 8 Mart'ı
Dünya Emekçi Kadınlar günü kabul etmesi gibi. Hem 1 Mayıs, hem 8 Mart, evrensel bir nitelik taşıyor ama, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte, Marksist felsefenin etkisi kayboldu.
Artık, törenlerde kızıl yıldız veyahut orak-çekiç gibi sembollere pek rastlanmıyor.
"Dün" yaşandı bitti; "
Bugün" insanlar, farklı şeyler duymak istiyor. Herkes kavga değil, barış peşinde.
Yayın tarihi: 1 Mayıs 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/01//haber,98505E0B8F12469698B4394642DCBDC6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.