Tekbirci kızları rahat bırakın

Öncelikle kabul etmek gerekir ki, podyumda yere oturmuş elleri Tanrı'ya yakarır gibi havada ama gözleri dahil hiçbir yeri görünmeyen, ağzında peçe olan kadın görüntüsü tüylerimi diken diken etti. Türbanı hazmetmemiz bu kadar kolay olmamışken bir de moda defilesinde peçeli kadın görüntülerinin hem ülkemiz hem de dünya basınında yankılanması çok da eğlenceli gelmedi bana. Ama sonra hepimizin ilgisi podyumdan gerçek hayata, yani defileyi izleyen kadınlara kaydı. Gerçekten, kelimenin tam anlamıyla ve hakkıyla bir 'Doğu- Batı' sentezi vardı ortada. İçlerinden en dikkat çekici olanı ise dün bu köşenin koordinatlarında Ayşe'nin eleştirdiği 'Gül'dü.

YABANCI KADINLAR
Gül'ün adını artık biliyoruz çünkü dünkü Akşam gazetesinin birinci sayfasındaydı. Hem de sırf kıyafeti yüzünden manşet oldu. 'Biz ve onlar' kavramına ne kadar yapıştığımızın, biz kadınların bile birbirimize ne kadar yabancılaştığımızın manşetiydi aslında. Atladığımız şey Gül'ün bir 'türbanlı' değil; bir 'insan' olduğuydu. İki dünya arasına sıkışan, makyajını da yapmak isteyen, dar kot pantolonunu da giyen ama türbanını da takan bir kadın olduğuydu...

PEÇELİ KADIN İSTEĞİ
Firmanın kendine seçtiği 'Tekbir' ismi kadar, kadını görmek istediği yer de korkunç! Onlar peçeli ve diz çökmüş bir kadın istiyor. Dört duvar arasına sıkışan, itaat eden, soru sormayan bir kadın istiyorlar. Ama Gül, yani 'Tekbir' adlı giyim firmasının hedef kitlesi, bu zihniyete direniyor. Cilt bakım ve makyaj kursuna gidiyor, "Dört duvar arasına sıkışamam" diyor. Üstelik karanlık kafalar ona "Defilenin önüne geçtin" diye kızıyorlar. Tekbirci kızları rahat bırakın. Onlar aslında bu duruşlarıyla peçeli, diz çökmüş kadın fikrine karşılar. Onlar hayata sarılmaya, sokağa çıkmaya çalışıyor... Bence sırf bu yüzden Converse ayakkabıları, Diesel marka pantolonu ve özenle yapılmış makyajı ile Gül saygıyı hak ediyor!