Tabii ki
"dengeli" olmak, olaylara
"tarafsız" bakabilmek, bizim mesleğin kaçınılmaz gereklerindendir.
Ayrıca atalarımız
"Ne şaşkın ol basıl, ne taşkın ol asıl" dememişler mi?
Bunun yanında köklü değişimleri savunmak da bu coğrafyada fazla akıl karı değildir. Örneğin böylesine
"cahil bir seçmen kitlesi" varken Türkiye'nin bir anda Batı Avrupa düzeyindeki bir demokrasiye sahip olmasını nasıl isteyebiliriz?
Mesela trafiğin yüz yıldır soldan aktığı İngiltere'de bunu sağa geçirmeye karar verseniz, İngiliz halkı bir anda buna uyabilir mi?
Demek ki bir
"geçiş dönemi" nde önce bisikletleri, sonra otomobilleri, sonra kamyonları ve TIR'ları sağa geçirmek daha doğru olur.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de iktidarı sadece seçmenlerin vereceği oylarla belirlemek de herhalde
"hemen" mümkün olmamalıdır.
Bunun için Türkiye önce Rönesans'ı ve Reformasyon'u yaşamalı, bir aşamada feodaliteye, sonra burjuvaziye sahip olmalı, buhar devrimini sanayi çağı izlemeli, hatta bir 2'nci Dünya Savaşı yaşanıp Sovyet modeli bir rejim de kurulmalıdır.
Ancak bundan sonra Bulgaristan ve Romanya gibi, Batı standartlarında bir demokrasiye ulaşılıp, AB'ye üye olunabilir.
Siyaset ve siyasetçiler Ayrıca burada siyaseti siyasetçilerin yapması gibi kötü bir gelenek de var.
Demokratik rejim siyasetçilerin yozlaştığı bir ortam yaratır.
İktidara gelen siyasetçiler nedense kendi güvendikleri insanlarla kadrolarını oluştururlar.
Bu durumda muhaliflerin mutlu olması, ülkenin yarınına dönük güven duyması mümkün müdür ki?
Oysa demokrasiyi siyasetçilerden arındırabilsek ve ülkeyi devletin bürokratları yönetse, kadrolar sadece teknokratlardan oluşurdu. Ülkenin yönünü halkın beklentileri değil, devletin ve rejimin çıkarları belirlerdi.
Nedense bu gerçekleri bazıları anlamıyor.
Halkın oyu ile tek başına ikinci kez iktidar olmuş bir parti kapatılmak istenince, bu partinin hataları vurgulanacak yerde
"demokratik refleks" ler gösteriliyor.
Bu reflekslerin sahipleri tarihi yanılgılar içindedir.
Bunlar ya Türkiye ile İsveç'i, Norveç'i karıştırıyor... Ya da bunlar kapatılması istenen iktidarın yalakalarıdır.
Şeriattan hukuka Özellikle AB sözcülerinin AK Parti'nin kapatılmak istenmesine karşı gösterdikleri tepkileri anlamak mümkün değildir. Onlara Türkiye'nin bağımsız ve egemen bir ülke olduğunu, bizim istersek AK Parti'yi, istersek YouTube'u kapatabileceğimizi anlatmamız gerekir.
Onlar bilmelidir ki bırakın tam üyeliği, imtiyazlı ortaklık bile bizim için fazladır.
Bir ülke iktidarını seçim dışı yollarla değiştiremediği ve gerekirse başbakanını bile idam edemediği takdirde, bağımsızlığın ve egemenlik hakkının bir anlamı olabilir mi?
Bu coğrafyada şeriatın kestiği parmak acımaz.
Biz modern ve çağdaş olduğumuz için
"şeriat" ın yerine
"hukuk"u koymayı başardık.
Burada herkes parmağına sahip olmalıdır.
Çünkü biz bu demokratik reflekslerin arkasında
"yabancı parmağı" nın olduğunu da hemen görüveririz.
Bugünkü Tüm Yazıları
Siyaseti siyasetçilerin yapması kabul edilebilir mi?
Yayın tarihi: 18 Mart 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/18//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.