kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Mart 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Tepedekiler hep kavga ederse tabanda istikrar olamaz ki...

Türkiye Çin, Hindistan veya ABD kadar hem coğrafi açıdan hem de nüfus bakımından "büyük" bir ülke değil.
Ama yine de büyük bir ülke.
Bu büyüklüğün doğal, ekonomik ve siyasi sonuçları ortada.
Kızılırmak'ın batısı ile Fırat'ın doğusu her açıdan birbirlerinden çok farklı göstergelere sahip.
Cumhuriyet'i kuran CHP'nin son seçimde Güneydoğu'dan hiç milletvekili çıkartamaması bile, Türkiye'nin sosyo-politik yapısındaki çok boyutluluğun kanıtı değil mi?
Bir siyasi söylem Batı'da farklı, Doğu'da farklı algılanıyor. Yani siyasi partiler için de "merkeziyetçilik" artık mümkün değil.
Veya kar Doğu'da yolları kapatırken, Batı'da ve Güney sahillerinde denize girilebiliyor.

Dar çevre oyunu
Biz gazeteciler için de buna benzer göstergeler var.
Örneğin gazete satışlarının neredeyse yüzde 80'i 4-5 büyük kentte gerçekleşiyor.
Demek ki Ankaralı siyasetçilerin ve bürokratların aralarındaki çeşitli ideolojik farklılıklara dayalı iktidar kavgalarını manşetlerde ve köşelerimizde işlediğimiz zaman, bu bir "dar çevre oyunu" olmaktan öteye gitmiyor.
"Türkiye'nin büyük gerçeği" daha derinlerdeki "beklentiler"in içeriğinde bulunmakta.
Örneğin "türban" konusunda siyasi partiler, yargı ve YÖK üçgenindeki gerginlik, ne gençliğin, ne de üniversitelerin gerçek sorunları ile örtüşmekte.
Bu gerginlik, ne diplomalı işsizlerin, ne meslek yüksek okullarına ilişkin sorunların, ne genel olarak kadınların törelere ve eve kapatılmışlığının, ne de bilimsel alandaki evrensel yarışa katılamamamızın çözümüne ışık tutmakta.
Ama bu gerginliği kullanan belirli kesimler, ya sloganlarla, ya da üniversitelerdeki öğrenci kavgaları ile, bunun rantını bir şeylere dönüştürmeye çalışıyorlar.

Ekonomik dalgalanma
Gerek büyük şirketlerimiz, gerekse artık tüm Anadolu'ya yayılan KOBİ'lerimiz, hem globalleşmeye uyum göstermeye, hem de global ekonomik dalgalanmaya direnmeye çalışırken, Ankara-İstanbul ekseni dışındaki bizler, bu olayı sadece "dalgalanma acaba iktidarı nasıl etkiler" diye gözlemliyoruz.
2001 krizini unuttuk. Bankalar sisteminin sağlam olması, bütçe disiplinine uyulması, kamu borçlanmasının sağlıklı oranlara düşmesi sanki önemli değil.
Veya sosyal güvenlik reformu (eksikli ve aksaklı olsa da) yapılmadığı takdirde, Türk ekonomisinin saatli bombası olmaya devam edecektir. Ama bu konu da, sanki önemli değil...
Unutmayalım ki iktidardaki AK Parti seçimleri kaybedip, yeni bir iktidar geldiğinde de, Türkiye'nin büyüklüğünden ve gecikmişliğinden kaynaklanan sorunlar yine var olacaktır.

Kronik sorunlar
Irak'taki Kürt oluşumu, Güneydoğu sorunu içindeki bölücü terör olgusu, muhafazakâr (veya mukaddesatçı) akımlar, laikliğin farklı kesimler tarafından farklı algılanması, hızlı kentleşmenin yarattığı dar boğazlar, Türk-Amerikan ilişkilerindeki karmaşıklık, devlet-birey münasebetlerindeki çağ dışılık sadece bu dönem iktidarının gündemini oluşturmuyor ki.
Veya Türkiye'nin AB'ye üyelik hedefi, hep vardı, bundan sonra da var olacak.
Burada olay AB ile "pazarlık" etmek üzerinde yürümüyor. Burada "pazarlık" değil , "uyum" meselesi var. Kıbrıs kalıcı bir çözüme bağlanmazsa, alt ve üst yapı reformları yapılmazsa, istediğiniz kadar pazarlık edin.
Demokratikleştiğinizi iddia ederken mesela Güneydoğu Sorunu'nda demokratik bir açılımın aracı olabilecek DTP'yi kapatır ve PKK'yı tek başına bırakırsanız, bunu nasıl anlatabilirsiniz dünyaya?

Kendimize gelelim
- Türkiye'nin bütün ulusal sorunları, aynı zamanda uluslararası sorunlardır!
Tarihimiz ve coğrafyamız bizim büyüklüğümüze böyle bir boyut da katmakta.
Otoriter rejimlerde diktatörün akıllı ve bilinçli olması rejimin sağlığına yeterlidir.
Demokrasilerde ise bütün seçmenler, iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasi partiler, tüm kurumlar, sivil toplum örgütleri ve tabii medya da akıllı, bilinçli ve en önemlisi "sorumlu" olmak zorundadır.
Kendilerini "tepedekiler" veya "seçkinler" olarak gören bir gürültücü azınlık aralarında hiçbir konuda uzlaşma bulamayıp, birbirleri ile sürekli kavga ettikleri zaman, bu tabana güvensizlik, istikrarsızlık ve hatta anarşi biçiminde yansıyor.
Beklentimiz bu büyük ülkede herkesin titreyip kendine gelmesidir.