kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Milli gelirde artış

Yeni Haber
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Ömer Demir, yeni milli gelir hesaplama yöntemine göre Gayrı Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) 2006 yılında 758 milyar YTL olduğunu bildirdi.

TÜİK Başkanı Ömer Demir, tamamlanan milli gelir güncelleme çalışmalarıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında, 576 milyar YTL olan 2006 yılı GSYH'nın yüzde 31,6 artışla 758 milyar YTL'ye ulaştığını söyledi.

Demir, kişi başına düşen milli gelirin ise 2006 yılı için 7 bin 500 dolar düzeyinde tahmin edildiğini açıkladı. Bu rakam, daha önceki hesaplamalara göre 5 bin 480 dolar idi.

MİLLİ GELİR RAKAMLARINDAKİ DEĞİŞİKLİK KAPSAM GENİŞLEMESİNDEN KAYNAKLANIYOR

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Ömer Demir, ''Bizim milli gelir rakamlarının revizyonunda meydana gelen değişikliğin ana gövdesi, kapsam genişlemesinden kaynaklanıyor'' dedi.

Ömer Demir, TÜİK'de düzenlediği basın toplantısında milli gelir hesaplamalarında revizyona gittiklerini belirterek, bunan mecburiyetten kaynaklandığını bildirdi. Türkiye'de milli gelirin hesaplanmasında daha önce Birleşmiş Milletler Ulusal Hesaplar Sisteminin (SNA 68) esas alındığını söyleyen Demir, revizyon ile İstatistik alanında Avrupa Birliğine uyum çalışmaları kapsamında 1998 yılı yeni seri Avrupa Hesaplar Sistemine (ESA-95) geçildiğini bildirdi.

Revizyon çalışmalarının iki sebepten kaynaklandığına işaret eden Demir, bunlardan ilkinin sonradan gelen bilgiler, ikincisinin ise yöntem ve kapsam değişiklikleri nedeniyle yapılan revizyonlar olduğunu kaydetti.Bu revizyonlarda her ülkenin kendi ihtiyaçlarına göre hareket edemeyeceğini, burada uluslararası standartlar bulunduğunu belirten Demir, milli gelir hesaplamasında dikkate alınan yöntem ve kapsam değişiklikleri hakkında da bilgiler verdi.

Yöntem değişiklikleri kapsamında daha önce baz yılı olarak 1987'nin alındığını anımsatan Demir, yapılan revizyon ile 1998 baz yıllı yeni seriye geçildiğini söyledi. Demir, bu çerçevede sınıflamada da değişikliğe gidildiğini, zincirleme endeks kullanımına geçildiğini ve sektörel katma değerin hesaplanmasında ise üretici fiyatları yerine temel fiyatların baz alındığını anlattı.

Yöntem değişiklikleri kapsamında yaptıkları bir diğer önemli metodolojik değişikliğin ise iş gücü girdi yaklaşımını yoğun olarak kullanmaları olduğunu belirten Demir, şunları söyledi:

''Bu iş gücü girdi yaklaşımı şöyle bir şey; biz ekonomik araştırmalarda iş yerlerine giderek ne kadar çalışan elemanları olduğunu soruyoruz. Sektörel bazda bir sayı elde ediyoruz. Bir de hanelere gidiyoruz, iş gücü araştırmasıyla kişilere nerelerde çalıştığını soruyoruz. Hem literatürde hem de uluslararası uygulamada bizde de aynı durum çıkıyor. İş yerlerinde beyan edilen çalışan sayısı ile hanelerde elde ettiğimiz sektörel çalışan sayısı arasında büyük farklar var. Yani kayıt dışı çalışanlar var. Peki bu kayıtdışı çalışanlar üretime katkıda bulunmuyor mu? Peki bunu nasıl üretim rakamlarına yansıtacağız? Yeni çalışanı kayıt dışı olan bir işletmenin üretimi de belli oranlarda kayıtdışıdır varsayımıyla hane halkı iş gücü araştırması ile elde ettiğimiz sektörel çalışan sayılarını o sektörde 1-9 kişi çalıştıran işletmelerin kişi başı yarattığı katma değerle genişletip sektöre ekliyoruz. Buna iş gücü girdi yaklaşımı diyoruz. Bu bütün dünyada kayıtdışını hesaplamada en yaygın kullanılan yöntem. 1987 serimizde de bu yöntemi kullanıyorduk. Ama şimdi bunu alt sektörler bazında daha detaylı kullanma imkanımız oldu. Çünkü sektörel detayda Hane Halkı İşgücü Araştırmasından veri elde edebiliyoruz. Mesela 2002 yılında iş yeri anketlerinden elde ettiğimiz 2 milyon 133 bin çalışan sayısı, hane halkı iş gücü araştırmalarındaki sonuçlardan çok düşük. O da 3 milyon 545 kişi. Yani o kadar kişi iş yeri araştırmalarında çalışan sayısı olarak bize beyan edilmemiş. Dolayısı ile yeni sistemde bunu madencilikte bu şekilde bir düzeltme yapıyoruz. İnşaat ve hizmet sektöründe de iş gücü araştırmasından elde ettiğimiz çalışan sayısına göre o sektörden gelen veriler arasındaki farkı katma değer olarak sektöre ekliyoruz.''

KAPSAM GENİŞLEMESİ REVİZYONDA DEĞİŞİKLİĞİN ANA GÖVDESİ

Konuşmasında milli gelir hesaplamasında kullandıkları kapsam genişlemesi konusuna da değinen Demir, ''Bizim milli gelir rakamlarının revizyonunda meydana gelen değişikliğin ana gövdesi kapsam genişlemesinden kaynaklanıyor'' dedi. Milli gelir hesaplamasında kullandıkları yöntem değişikliğinin kapsam genişlemesi kadar büyük etki yaratmadığına işaret eden Demir, ''Çünkü hangi yöntemle hesaplarsanız hesaplayın sonunda bir büyüklük var. Büyüklüğü hesaplama yöntemini niçin değiştirirsiniz? Eskisinden daha iyi ölçtüğünü düşündüğünüz için'' diye konuştu.

Milli gelirin hesaplanmasında asıl genişlemenin 10 ve daha fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısından kaynaklandığını vurgulayan TÜİK Başkanı Demir, sözlerini söyle sürdürdü:

''Asıl önemli genişleme buradan geliyor. 10 ve daha yukarı kişi çalıştıran iş yeri sayısı. 2001 yılı için TÜİK'in izlediği 10 ve daha fazla çalışanı olan iş yerleri sayısı 11 bin 293. 2002'de yapmış olduğumuz o geniş sanayi sayımında bu rakamın 27 bin olduğunu gördük. Buradan çok büyük bir kapsam genişlemesi oldu. Ve milli gelir rakamlarındaki genişlemenin ana büyüklüğü buradan geliyor. Kendi içinde oransal artış konutta. Ama onun milli gelir içindeki ağırlığı küçük. Sanayi sektöründe özellikle imalat sanayinin ağırlığı yüksek olduğu için milli gelirdeki revizyonda ana gövde buradan geliyor. Bu rakama dikkat çekiyorum. Uluslararası danışmanlardan bu rakamı görenler işin doğrusu bu kadar büyük bir kapsam genişlemesini milli gelir için beklemiyorlar. Demek ki daha önce gözlemlediğimizin dışında bir ekonomik büyüklük ekonomi içinde devam ediyor.''

İnşaat sektörüne yönelik de inşaat malzemelerinin ülke içine arzı ve kullanımına baktıklarını kaydeden Demir,''Şu kadar demir, çimento arz edilmiş ülkeye, fakat inşaat sektöründe o kadar inşaat gözükmüyor. Bu mal akım yöntemiyle, minimum düzeyde, minimum standartlarda kullanılması gereken inşaat malzemesini esas alıp o inşaat sektöründe eksik kapsam düzeltmesi yapıyoruz'' dedi.

Demir, ülke içi arz olduğu halde inşaat sektörüne yansımamış bir üretimlerin söz konusu olduğunu, onun da kayıp kaçak olduğu düşünülerek, burada da eksik kapsam düzeltmesi yapıldığını anlattı.

Bir değer metodolojik değikliğinde bankacılık sektörüne yönelik olduğunu ifade eden Demir, mali aracılık hizmetlerinin katma değerinin dolaylı hesaplanması anlamına gelen FSIM hesabının yeni seride ilk kez kullanıldığını belirtti. Yöntem hakkında bilgi veren Demir, bunun bankacılık sektöründe hesaplanan katma değerin artmasında rol oynadığını bildirdi.

REVİZE MİLLİ GELİR, TÜRKİYE'NİN ''EKONOMİK RİSK DÜZEYİNİ'' DÜŞÜRECEK


Milli gelirin revize edilmesiyle, Türkiye'nin risk düzeyi gerilerken, ekonomik değerlendirmelerdeki kategorisi de yükselecek.

Kişi başına milli gelir düzeyinde ortaya çıkacak artışın Türkiye'nin reyting kalitesindeki etkisi orta vadede gerçekleşecek iken, Türkiye'nin risk değerlendirmesi kategorisi daha olumlu düzeye çıkacak.

Türkiye'nin, 500-600 milyar dolarlık milli gelire sahip ülkeler düzeyinde değerlendirileceğine dikkati çeken ekonomistler, ekonomik verilerdeki düzelme çerçevesinde, ekonomik değerlendirmelerde, Türkiye ''daha az riskli'' ülkeler kategorisinde yer alacak.

BORÇ VE CARİ AÇIĞIN, MİLLİ GELİRE ORANI DÜŞECEK

Milli gelir hesabının revizyonu, Türkiye'deki toplam borcun, cari açığın, milli gelire oranını aşağı çekerken, Türkiye'nin ekonomik büyüklüğünün farklı bir kategoriye yerleşeceği, bunun ekonomik değerlendirmeleri de etkileyeceği ifade ediliyor.

Türkiye'nin, benzer reyting grubundaki ülkelere göre brüt borcunun milli gelire oranının yüksek olduğunu, bu oranın şu anda yüzde 57 düzeyinde olduğunu, ancak milli gelirin yukarı doğru revize olması halinde, Türkiye'nin ekonomik görünümü ve diğer ekonomik rasyolarının iyileşeceğini kaydediyorlar.

TÜRKİYE'NİN ULUSLARARASI KURULUŞLARDAKİ SIRASI

Uzmanlar, milli gelir ile kişi başına milli gelirdeki yükselmeler sonucunda, Türkiye'nin, BM (bağlı kuruluşları da dahil), Dünya Bankası, IMF ve diğer uluslararası kuruluşlardaki sıralamasının da değişeceğini vurguluyorlar.

Türkiye, bazı kuruluşların sıralamasında ''orta gelir'' düzeyinde yer alırken, yeni düzenlemeyle, ''üst orta gelir'' ile ''ileri'' düzeylerine yükselecek.

YENİ MİLLİ GELİR HESAPLAMA YÖNTEMİNİN ETKİSİ

Türkiye'deki milli gelirin, 1968 tarihli Birleşmiş Milletler Ulusal Hesap Sistemi'ne dayanarak, 1987 girdi-çıktı tablosuyla hesaplandığını hatırlatan uzmanlar, bu hesaplama metodunu birçok ülkenin terk ettiğini, bazı ülkelerin de milli gelirlerini birkaç kez revize ettiklerini vurguluyorlar.

Türkiye'nin, AB Muhasebe Sistemine geçeceğinin altını çizen uzmanlar, bu girdi-çıktı tablosunun yenileneceğini, baz yılının yenileneceğini ifade ediyorlar.

NELER DEĞİŞECEK?

Yeni hesaplama yöntemi ile nerler değişecek?Bu dönüşüm ile sadece milli gelir değil, ödemeler dengesi, mali devlet hesaplarında da değişiklik olacak. ESA sistemi; alt verilerde gelir, devlet yardımları, yerel harcamalar gibi detaylarda da uyum gerektiriyor.Milli gelir, mümkün olduğunca kayıtlardan gelen bilgiler çerçevesinde daha net görülerek değerlendirilebilecek.

AB ile Türkiye arasında bir hesap birliği sağlanmış olacak.1987 baz yıllı hesapların çok eskidiğinin altını çizen uzmanlar, bir sürü yeni kaynağın mevcut olduğunu, yeni sistem ile eğitim, sağlık, tarım ve şehirleşmeden, çevreye kadar birçok verinin değişeceğini belirtiyorlar.

Ekonomistler, yeni hesaplama sisteminin, revizyon ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacak bir çalışma olacağını kaydediyorlar.ESA, milli gelir hesaplarının ''doğrudan bilgi alma'' yoluyla yapılmasını öngörüyor.