Ahmet Çakar, şakasının arkasında duramadı.. Durmalıydı. Büyük bir fırsatı kaçırdık..
Futbolun bir eğlence, bir neşe, bir şaka kaynağı olabileceğini, olması gerektiğini anlatabilirdik, giderek fanatikleşen, holiganlaşan geniş halk kitlelerine. "Bikini" günlerce sürecek bir şakalaşma fırtınasının başlangıcı olabilirdi..
"Ben manyak mıyım" dedi Ahmet, kaçtı gitti..
Şakalaşmanın adını manyaklık koyarak.
Gazeteciliğe başladığımız yıllarda Fransız Ordu Futbol Takımı Ankara'ya gelmişti. O zamanlar, Ordu takımları, nerdeyse milli takımlar düzeyinde iddialı maçlar yaparlar, öyle ki, hele de ortada turnuva varsa, ülkeler en büyük futbolcularını askere alırlardı.
Fransa Ordu Takımı'nda da, böylesi özel askere alınmış, zamanın dünyadaki en ünlü futbolcularından Raymond Kopa vardı. Hani, "Kopa, Rial, Di Stefano, Puskas, Gento" diye efsane olan Real Madrid forvetinin Kopa'sı..
Karşılayan Ankaralı gazetecilere Kopa, tipik Fransız kendini beğenmişliğiyle "Türkiye'ye yenilirsek fare yutarım" dedi.. Adama fena halde kızdık. Lafı "Fransız küstahlığı" diye manşetlere taşıdık. Gene o yıllarda Türk Milli Takımının ancak Fransa B takımı ile oynayabildiğini, böyle bir aşağılamayı Türk Futbol Federasyonu'nun kabullendiği gerçeğini unutarak. Bugünün gençleri anlamakta zorlanır. Aynen öyle olurdu maçın adı.. Fransa BTürkiye A!.. Fransa milli maç tekliflerimizi ancak böyle kabullenir, biz de razı olurduk, haddimizi (!) bilerek..
Ve de aklımda kaldığına göre bizim de Can Bartulu Ordu takımımız Fransa'yı yeniverdi.
Tüm gazeteciler yığıldık, Fransızların kamp yaptığı otele.. "Hadi bakalım fareyi ye" diyerek.. Fransız yöneticiler bize anlatmaya çalıştılar ki, "Fareyi yerim" bir işin imkânsızlığını anlatmak için kullanılan bir deyimdir, Fransızcada.. Yani sözlük anlamı taşımaz. Mecazdır. Günümüz entellerinin pek sevdiği moda deyişe, metafor mu, ne karın ağrısı?.
Anlar mıyız.. Yakalamışız ya küstah Fransızları..
"Ye.. Ye.. Ye.."
Olasıdır ki, Beatles bu çığlıkları duydu bir yerden de, o "Ye ye" müziği doğdu..
Ve birden Kopa çıktı ortaya.. "Söz verdim, fareyi yiyeceğim, bu akşam!.."
..Ve o akşam Kopa, foto muhabirlerinin (O devirde televizyon dünyada kaç yerde var?..) önünde bir fareyi kuyruğundan tuttu. Başının üzerine kaldırdı. Açtığı ağzının içine bıraktı ve yuttu.
Lafını değil, fareyi yuttu!..
Fareyi Ankara'nın ünlü bir pastanesine sipariş etmiş ve çikolatadan yaptırmıştı. Ben Çakar'ın yerinde olsam "Yayın dışı şakaydı.. Bana tuzak kurdular. Lafımı eksik yayınladılar" ağlamaları yerine,
bir Süpermen kılığı yaptırırdım kendime .. Üzerine de sarı alt, lacivert üst bir bikini giyer, gider Melih Gümüşbıçak, Hakan Ünsal ve ötekilerin yanına otururdum ilk yayında..
Tüm ülkede gündem olurdu. Tüm ülke günlerce konuşur, günlerce gülerdik. Gazeteler, televizyon magazin ve spor programları, internet, you tubelar bu görüntülerle dolardı. Millet internet mailleriyle şakaya katılırdı.Futbolun, kin, nefret, öfke, düşmanlık değil, şakalaşma, kızdırma, gülme, eğlenme ve dostluk olduğunu yeniden hatırlardık. Medyamızın, "Evet" ya da "Hayır" demekten korkan "Havet"çi, eyyamcı kalemleri, futbolun tüm sonuçlara, tüm mucizelere açık bir oyun olmasına rağmen, insanların, hele de gazeteci ve yorumcuların, her şeyi göze alıp, düşündüklerini çekinmeden söylemeleri, söyleyebilecekleri gerçeğini, ancak böyle konuştuklarında gerçek gazeteci sayılabileceklerini öğrenebilirlerdi.
Ahmet'in ricatı, pek çok fırsatı birden kaçırttı bize..
Erken çekildi Ahmet..
Sözünün arkasında en azından 8 gün durmalıydı..
Bugünkü Tüm Yazıları
Futbolu şakalamayı öğrenebilseydik..
Yayın tarihi: 7 Mart 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/07//haber,F0A1C1720BAC4FBE885D2C8D5BF531F7.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.