Başbakan Erdoğan'la atv'de yaptığımız programın ardından birlikte çay içip sohbet ettik.
Konu demokratik reformlar ve AB odaklı oldu, ister istemez.
Erdoğan, AB yolundaki reformlarda ısrarlı olduklarını ve bu konuda hızlı bir sürece girileceğini söyledi. Bizler, sanki biraz boşlanmış havasının varlığından söz edince, o sıkıntının sadece Türkiye'den değil, Avrupa'daki siyasi ortamdan da etkilendiğini anlattı.
Gerçekten de Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakan, destek olan, eksiklerini hoş gören, din faktörünü öne çıkarmayanlar sosyal-demokrat partilerdi.
Bu partiler, seçimi kaybedince yerlerini Hıristiyan Demokrat partiler aldı. Siyasetlerini "Hıristiyan Batı" anlayışı üzerine kurmuş olan bu partilerin liderleri, kamuoyu önüne çıktıklarında "ahde vefa" ilkesinden dem vurmaya devam ettiler ama asıl hedeflerini Türkiye'nin önünü kesmek üzerine kurdular.
Gerçek düşünceleri Türkiye'nin Avrupa coğrafyasına ait olmadığı üzerine kurulu.
Yani işin böyle bir cilvesi var. Türkiye'nin muhafazakâr demokratları Türkiye'nin AB yolunu açma iddiasında.
Avrupa'nın Hıristiyan demokratları bu yolu kesme çabasında.
Avrupa'nın sosyal-demokratları Türkiye'yi AB üyesi görmek istiyor.Türkiye'nin sosyaldemokratları ise, bu yolda atılacak adımları engelleme uğraşı içinde. İşte Vakıflar Yasası.
Sezer'in veto ettiği yasa yeniden Meclis gündeminde ama muhalefetin direnci nedeniyle güçlükle geçecek.
Şimdi, laiklik kaygısı belki başörtüsü serbestisine direnişi haklı gösterebilir ama AB reformlarına direnci anlamak o kadar kolay değil.
Bu zihniyetle AB yolunda hiçbir adım atmamak, azınlıkların el konulan mallarından rahatsızlık duymamak gerekiyor.
Kalkıp "Yunanistan'ın uygulaması" örnek verilebilir.
Verilsin.
Türkiye tam bir demokratik ülke olacaksa, ister azınlık ister çoğunluk olsun, yurttaşlarına sağladığı haklar konusunda "karşılıklılık ilkesini" esas alamaz. Aslolan bir hakkın tesis edilmesidir.
Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir muhalefetin hakların genişletilmesi ve zenginleştirilmesi yolunda çaba göstermesi gerekir.
Bunda Kürt hakkından Alevi hakkına, azınlık hakkından Tuzla'da, Davutpaşa'da ölen işçinin hakkına kadar uzanan geniş bir yelpaze vardır.
Muhalefet, iktidarın attığı adımları yetersiz bulmalı, onu zorlamalıdır bence. Aksi halde parçalanmış, gerilimli bir toplumsal ortamın önünü almak mümkün olmaz.
Yayın tarihi: 19 Şubat 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/19//haber,476F2EBF913F4F52A58D89684E4A3B76.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.