MHP ile AKP arasında yapılan ittifak sonucunda türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için gerekli olan değişikliğin ilk adımı da Meclis'te atıldı. O tartışmalar hayal kırıcıydı. Son derecede sığ, demagojiye dayalı bir üsluba dayanıyorlardı.
Oysa konuşulan türban değildi, laiklikti ve öyle anlaşılıyor ki, biz henüz laiklik kavramını öğrenmiş değiliz. Halbuki, laiklik dediğimiz şey, 'bir tane' olan, değişmeyen, boyutsuz bir kavram değildir. Hele son dönemde yazılanlara bakılırsa laikliğin tarihsel anlamı da yorumu da büsbütün genişlemektedir.
Demokrasi ve laiklik Laiklik konusunda benim için özellikle dikkat çekici olan, demokrasiyle kurduğu ilişkidir.
Laikliğin olmadığı bir demokratlık düşünemiyorum ben. Çünkü laiklik dediğimiz şey liberal demokrasinin de çok önemsediği bir özelliğe dayanır:
kimsenin kimseye karışmaması. Laikliğe dönük düzenleme dinle devleti birbirinden ayırıyorsa bundandır. Çünkü din, özü gereği,
tebliğe/çağrıya dayalıdır.
Bu yanıyla din, cemaat temelinde sürdürülen bir siyasettir. Evet, bütün dinlerde bir hoşgörü vardır ama bu dinin siyasal olmasını engellemez. Üstelik bu siyaset Hıristiyanlıkta kiliseyle kurumsallaşmıştır.
Laiklik işte bu tebliğ/çağrı ve ihtida (proselytism) düzenini kırmak için burjuvaziyle birlikte ortaya çıkmış, dinin siyasallaşmasını engellemeyi amaçlayan, onu da bireyin özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirmeyi öngören bir açılımdır. Bu yönde gelişen laikliği
demokratik laiklik diye tanımlamak gerekir.
Uzlaşmayı yok saymak Buradan bakınca demokrasiyle laiklik arasında kurulan söz konusu doğal ilişki son türban düzenlemesinde başka bir noktaya doğru hızla kayıyor. Hükümetin yeterince görmediği ve gereksiz bir gerilim/bunalım yaratmasına yol açan o husus şudur.
Eğer yukarıda değindiğim çağrı/manevi cebir ilişkisi içinde başkalarını (başı açık olanları) etkilemeyecek bir düzenlemeyi yapmak imkanı hasıl olursa Türkiye'de başı örtülü kızların üniversitede okumasına daha fazla karşı olan pek kimse kalmadı. Ortada bu konuda çok önemli bir
uzlaşma vardı. Hükümet bunu görmezden gelerek veya yok sayarak MHP'nin politik oyunlarına ve beklentilerine kendini alet ederek onlarla kurduğu bir ittifak içinde anayasa değişiklikleriyle türbanı serbest bırakma yoluna gitti.
Rıza ve demokrasi Bu iki nedenden ötürü yanlış:
Birincisi türban gibi bir konunun anayasa düzenlemesiyle aşılması anayasa olgusunun özüne ters bir şey . Bu çok yazılıp söylendi. Üstünde daha fazla durmaya gerek yok. Fakat ondan daha önemli olanı, hükümetin ortada duran bir uzlaşmayı yok saymasıdır. Bu, sadece hükümetin kendi işini zora sokmakla kalmıyor. Demokrasinin çok önemli bir ilkesini de ortadan kaldırıyor.
Daha önce bir yerlerde çok daha uzun boylu yazdığım gibi demokrasinin kendisi demokrat olmaya veya demokratik bir düzen kurmaya yetmez.
Ian Shapiro'nun son kitabında (
The Flight from Reality in the Human Sciences ) bir başka akademisyenle birlikte yazdığı makalede ele aldığı gibi demokrasiye bu özelliklerini kazandıran ana kavram rızadır (
consent).
Yani, demokrasi bir demokratik düzen kurmak için vardır.
Nasıl demokratik düzenin operasyonel aracı sözleşme-antlaşma ise sözleşmeyi-antlaşmayı sağlayacak olan araç da rızadır. Çünkü rızanın olmadığı düzende de açık veya gizli cebirle bir antlaşma söz konusudur, egemendir. Dolayısıyla demokratik düzen ve daha önemlisi demokratik
mekanizma var, rızaya daha fazla gerek yok düşüncesi yanlıştır.
Bugünkü rahatsızlığın kaynağı budur. Getirilen değişiklikler konusunda, haklı haksız, eleştirileri ve endişeyi görmezden gelmektedir AKP-MHP ittifakı. Meclis ve siyaset belki usulüne uygun hareket etmekte ama rıza aramamaktadır. Liberallerin yeni yeni yükselen tepkisi bundandır.
İdrak edilmesinde ne sakınca olabilir ki?..
Yayın tarihi: 8 Şubat 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/08//haber,CA5BE776A1A64619941ADBBD6B5F0B42.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.