İstanbul Valisi
Muammer Güler'in yerinde olsam, İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünde görev yapan basın danışmanlarını tepeden tırnağa elden geçirirdim.
Yazdıkları yazının altına imzalarını atamayacak kadar korkak bu kişiler, kurumun adı altına sığınarak yolladıkları sözüm ona açıklamalarla, aslında valiyi fena halde küçük düşürüyorlar.
23 Ocak'ta "Devlet olsaydı, Koryürek hayatta olurdu" diye bir yazım yayınlandı. 25 Ocak'ta da yanıt geldi.
İçinde bir tehditle.. "Bu açıklamalarımıza yer verilmediği takdirde hukuki yollara başvurulacaktır."
Sayın Vali,
Adamlarınıza söyleyin bir daha elli yıllık bir gazeteciyi tehdit etmeye yeltenmesinler. Hukuki yollara başvurmak, herkesin, onların, sizin hakkınızdır. Gerek görürseniz vurursunuz. Ama "Vururum ha" diye tehdit ederseniz, güler geçerim. Yarım asırlık meslek yaşamımız boyunca bize yönelen tehditlere boyun eğseydik, bugün burada olmazdık.
Adamlarınıza gene söyleyin..
Üzerinde "Sayın Hıncal Uluç" yazılı mektubu gazetede başkalarına da yollamasınlar. Mektubunuzu hafta sonu okudum. Pazartesi açıklamanızı köşeme koymaya karar vermişken, bir de baktım, gazetede yayınlanmış bile.. Belli birine daha gitmiş ve ne düşünülmüşse, gazeteye konmuş, benim fikrimin alınması gereği dahi duyulmadan.
Bir yazara açıklama kişiseldir. Aldırmazsa, o zaman Yazı İşleri Müdürlüğü'ne yollarsınız. Onlar da aldırmazsa, basın yasası var, açıklamanın, cevabın yanıtlanmasını mahkemelerden istersiniz.
Yazarı tehdit eden bir mektup kaleme alıp, bir kopyasını da gazetenin başka makamlarına yollamak ve o kanalla yayınını temin etmek tek kelime ile "Ayıp"tır. Gelelim içeriğe..
Ben yazımda Cüneyt Koryürek'in, yolu asla geçmemesi gereken bir yerden geçtiğini yazdım. Yazımı da bunun üzerine kurdum zaten.
Açıklama Cüneyt Koryürek'in kazaya uğradığı yerin metrik koordinatlarını vererek onun suçlu olduğunu kanıtlıyor, güya.. Peki biz ne dedik?..
Benim sorum, Cüneyt Koryürek'in niçin orda olduğuydu..
Cüneyt gibi uygar, Cüneyt gibi fevkalade eğitimli, Cüneyt gibi Amerika'da okumuş, Cüneyt gibi dünyayı bilen birisi bunu nasıl yapar?.
Orası geçit değil. Ama Belediye, yolun ortasındaki refüjde geçişleri önlemek için diktiği çalıdan çiti, tam orada iki metre kesmiş, geçme izni vermiş ve halkı adeta teşvik ve tahrik etmiştir. Neden?..
Orası geçit değil, ama İstanbul'da yaya geçidi dışında geçen yüzlerce, binlerce, milyonlarca insana trafik polisi karışmaz, ceza yazmaz, uyarmaz, geri bile çevirmez. İstanbul'un bütün yolları yol geçen hanıdır. İnsanlar trafiğin içinde yürürler. Neden?.
Çünkü..
İstanbul'da devlet yoktur. İstanbul dağ başıdır. Bu yüzden insanlar polislerin önünde bile suç işleme özgürlüğü içinde olduklarını bilirler ve pervasızca işlerler. Dünyanın her yerinde devletin gücü, varlığını hissettirmesiyle belli olur.. Tabii herkesin başına polis dikilmez. Danışmanlarınız beni geri zekâlı falan mı sanıyor da, bu zavallı satırları kaleme alıyorlar.. Ama devlet olduğu zaman, herkesin beynine bir sanal polis dikilir. Suçu o önler..
Bu yüzdendir ki, devletin varlığı ve gücü, dünyanın her yerinde suç istatistikleriyle belirlenir. Bir kentte, bir semtte, bir yörede polisin başarısı, suç istatistiklerindeki gelişme ile ölçülür ve değerlendirilir.
Ben bilimsel yazıyorum Sayın Vali,
Siz, ya da bu açıklamayı (!) yollayan adamlarınız AYR diye bir katsayı duydular mı?..
Algılanan Yakalanma Riski.. Kurala uymayı zorlayan şey, dünyanın her yerinde işte budur.. Yakalanma hissi..
"Burası dağ başı mı" lafı nerden çıkmıştır, kanunsuz bir şey yapıldığında.. Çünkü dağ başında devlet bulunmaz.. Ama kentte..
İstanbul, trafik polisinin tüm etkinliğini yitirmesi yüzünden dağ başı oldu, Sayın Vali.. Dağ başı..
Yazımda sizi, adamlarınızı, günün istediğiniz saatinde, içinde ekipleriniz olan bir kavşakta beklemeye hazır olduğumu söyledim. Polisin önünde nasıl pervasız suçlar işlendiğini göstermek için. Polisinizin bunlara nasıl seyirci kaldığını gözünüze sokmak için..
Ona yanıt yok..
Sayın Vali,
Hıncal Uluç bu ülkede trafik magandalarıyla hem de her gün mücadele eden tek kalemdir. Hıncal Uluç'u polisi itham etmek için maganda savunuculuğu yapmakla suçlamak, ayıbın da ötesindedir. Elmalarla armutları kimse karıştırmasın.
Ben İstanbul'da trafik polisinin varlığını hissettirmediğini, algılanan yakalanma riskinin sıfıra yakın olduğunu, bunun sebebinin de, polisin kendi önünde işlenen suçlara dahi nasıl seyirci kaldığının her gün milyonla vatandaş tarafından kendi gözleriyle görülmesi olduğunu söylüyor, bunu kanıtlamaya hazır olduğumu da iddia ediyorum.
Buna yanıt verin.. Adamlarınız tehditlerle ucuz demagojiler yapacaklarına, bu dediklerime yanıt versinler..
Cüneyt Koryürek niçin kentin en kontrol altında olması gereken 1 numaralı arterinde yaya geçidini kullanmıyordu?.
BMW'nin şöförü, ayni arterde, kentin tam da göbeğinde nasıl böylesi vurunca öldüren hıza pervasız ulaşabiliyordu?. Polisin varlığını hissettirdiği kentte bu tablo ortaya çıkar mı?.
Sorum bu..
Kazanın olduğu yeri bugün gözleyelim. Ayni yayaları ve ayni hıza ulaşan şöförleri gene göreceğiz. Çünkü bu kent sahipsiz. İddiam da bu..
Buyrun bekliyorum!..
Bugünkü Tüm Yazıları
İstanbul Valisi'nin garip danışmanları..
Yayın tarihi: 30 Ocak 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/30//haber,EF8AF5E7F15041A88673E78CCF90BEAC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.