kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ocak 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Koryürek hayatta olurdu!..

"İstanbul'da devlet yok" diyorum, kızıyorlar.. Tekzip üstüne tekzip.. Açıklama üstüne açıklama.. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Boş laf karın doyurmuyor. Devlet lafla olmaz.. Varsa hissedilir.. Nasıl hissedilir?..
Anarşi olmaz. Keyfilik olmaz. Herkes bildiğini okumaz. Dirlik vardır, düzen vardır, kurallara saygı vardır..
Var İstanbul'da..
Var mı, Sevgili Cerrah?. Var mı, Güler, Topbaş dostlarım..
Laf ola "Var" demeyin. Olsa, Ercan Arıklı da, Cüneyt Koryürek de bugün yaşıyor olurlardı.
İkisi de İstanbul'un en büyük ana arterinde, Taksim Büyükdere aksı üzerinde yolda yürürken çarpan arabalar yüzünden öldüler. Denetimsiz ara sokaklarda, uzak ücra köşelerde değil, trafiğin en işlek, en merkezi, en kontrol altında olması gereken en önemli caddede insanlar kuralları hiçe saydıkları, yani devlet varlığını hissettirmediği, devlet, devlet olmadığı için hayatlarını pisi pisine kaybettiler, bu ülkeye verecek daha çok şeyleri varken.. Yerlerinin dolmayacağını herkes bilirken..
Benzeri kazalar niye, Paris'te, New York'ta, Londra, Roma, Berlin'de olmuyor..
Çünkü orada devlet var. Orada insanlar kurallara saygılı olmak zorundalar. Olmazlarsa devlet tepelerine biner.. Biliyorlar, adları gibi biliyorlar.
Bizde..
Hadi canım sen de..
Devlet gözünün önünde işlenen suçlara seyircidir bu kentte..
Çıkın en işlek kavşaklardan birine.. Bir köşede durun. Mutlak trafik polisleri vardır orda.. Hatta ekip arabaları.. Ne yaparlar bakın, 10 dakika?..
Kırmızıda geçene bakarlar. Yol yayalara açıkken, geçitteki insanların üzerine araba sürenlere bakarlar.. Önlerinden geçen arabanın sigara içen, telefonla konuşan, arabayı tek eliyle kullanan şöförlere bakarlar. Emniyet kemeri bağlamadan gidenlere bakarlar.. Gidecekleri yolun tıkalı olduğunu göre göre, arabalarını sürüp kavşağı tıkayanlara bakarlar.. Yol tıkalı olduğu zaman, yanan yeşile rağmen o yöndeki trafiği kesip, hiç değilse açık yolda yığılmayı önleyecek kararı verip önü boş kırmızıya yol vermeyi düşünmeden bakarlar.
Ne yaparlar peki?..
Düdük çalar ve zaten gitmekte olan arabalara bir de elleri ile "Geç" işareti yaparlar.. Sanki o işaret etmezse adam gitmeyecekmiş gibi..
Oraya bir değnekçi konmuştur sanki, trafik düzenleyicisi değil..
Rasgele bir kavşak seçin ve izleyin. Farklı bir durum görürseniz, bana haber verin. Yazayım, özür dileyeyim.
Bu çocukların kabahati yok. Onlara öğretilen bu. İstenen bu.. Aslında bir tek asli görevleri var, hayat boyu.. Devlet protokolu yola düştüğü zaman, Cumhurbaşkanından, İstanbul Emniyet Müdürüne, Valinin ailesine kadar, yolları kesmek, boşaltmak, hatta trafiği tersine çevirip, bu muhteremlerin en hızlı şekilde gitmelerini sağlamak. Onun ötesi boştur ve tehlikelidir..
Mesela yukardan beri saydığım ihlallerden birine ceza kesmek istediler mi, içerden de güçlü biri çıktı mı, ceza almak, azar işitmek, hatta sürülmek olasıdır. O zaman genç adam "Bana ne" der, omuz silker aldırmaz..
Devletin bitmesi umurunda değildir.
Devlet olsa, Cüneyt Ağbi bugün hayatta olurdu.
Neden?.
Devlet olsa, Cüneyt Ağbi orda olmazdı bir defa.. 50 metre ötede kavşakta, yaya geçidinde olurdu, ofisinin tam karşısından yolu geçmek yerine..
Ama Cüneyt Ağbide kabahat yok.. Ben de hep ordan geçerim yıllardır. Herkes ordan geçer.. Neden?.
Bir defa Belediye ortadaki refüjü yüksek çalılarla geçişe kapamışken, tam da orda 2 metrelik bir açıklık bırakmıştır, yayaları karşıdan karşıya geçmeye teşvik için adeta.. Ama ayni belediye, burada yere zebra boyalı geçit işaretini koymamış ve adeta bir "Ölüm Tuzağı" kurmuştur, İstanbul insanına..
Yaya geçidindeyken ve kendisine yeşil yanarken, trafik polisinin üstüne gelen arabaları nasıl seyrettiğini iyi bilen İstanbullu için yaya geçidinin de anlamı yoktur, zaten. Burdan 50 metre yürü, karşıya geç, sonra 50 metre geri dön yerine, aynen ordan karşıya yürür işte. Yaya geçidiyle oranın bu şehirde farkı olmadığından bir. Geçit dışında kendini yola attığında hiçbir trafik polisinin müdahale etmediğini ve bu kentte yayaya ceza yazılmadığını adı gibi bildiğinden, iki..
Bu yüzden Cüneyt Ağbi, belediyenin hazırladığı ölüm tuzağından pervasız geçmeye kalktı, herkes gibi.. Devlet olsa, o tuzak geçit de olmazdı, İnsanlar o işlek caddede canlarının istediği yerden geçmeye de kalkmazlardı.
Kazayı yapan BMW'nin hızı 80 ile 100 kilometre arasında.. Neden?..
Uzmanlar biliyor ki, 60 ve altındaki hızlarda arabanın çarptığı insan çarpma yönünde yere düşer.. Yüksek hızlarda ise fırlar ve arabanın üstüne uçar.
Cüneyt Ağbi önce uçmuş, cama çarpmış. Cam tuzla buz.. O da çarpma hızını kesmemiş, bir daha uçmuş, arabanın üstüne düşmüş bu defa.. BMW'nin üstü de hasarlı.. Yani hız 100'lerde..
Peki, İstanbul'un en büyük arterinde, insanların en kalabalık olduğu kent merkezinde, araba nasıl olur da bu kadar hızlı sürülür ve neden?..
Meskun yerlerde azami hız 50 kilometreyken?.
Söyleyeyim.
Bir defa dedim ya kurallar kimsenin umurunda değil, İstanbul'da.. O zaman olan şu..
BMW Divan kavşağından çıktı. İlerde Orduevi kavşağını ve orada yanan yeşil ışığı gördü. O yeşili kaçırmamak için gaza bastı. BMW olduğu için de kısa zamanda büyük hıza ulaştı. Cüneyt Ağbiyi yolda gördüğü anda, çok geçti artık.
Bakın ben BMW'nin genç sürücüsünü de suçlamıyorum.
Bugün gidin oraya.. Yarım saat seyredin..
Ayni yasak hıza ulaşan pek çok araba görürsünüz..Onlarca, yüzlerce insan da, Cüneyt Ağbi'nin öldüğü belediye tuzağından, aslında yasak olan yerden geçer..
O zaman Cüneyt Ağbiye, ya da genç şöföre nasıl "Suçlu" dersiniz, yayası, sürücüsü hiç kimse, hâlâ o yasaklara zerre aldırmazken..
Bu ülkede insanını düşünen devlet olsaydı, Belediye eliyle o tuzak kurulmaz, bu ülkede devlet olsaydı, insanlar en büyük kentin merkezinde yola rasgele inmez, yaya geçidine gidip yeşili bekler, bu ülkede devlet olsaydı, o işlek ve kalabalık caddede, bir sürücü nerdeyse 100 kilometre hızla gaza basmayı aklından geçirmezdi.
Cüneyt Ağbi devlet olmadığı için öldü.
27 yaşındaki genç Nevzat Arslan devlet olmadığı için şu anda hapislerde sürünüyor. Hayat boyu da bir adamı öldürdüğü anı unutmayacak..
Gerçek suçlular dışarda..
Gerçek suçlular şu anda, bana yeni bir cevap hazırlamakla meşgul, bu yazı için..
Hemen iş başı yapıp, bir dizi önlemler alacaklarına.. Zerre eğitim, zerre bilinç vermeden sokağa saldıkları ve asla denetleme zahmetine katlanmadıkları gençleri iş başında hızla eğitmenin yollarını arayacak ve bize bu yönde bilgiler ulaştıracaklarına..
Ercan Arıklı, Prof. Tankut Öktem, Cüneyt Koryürek, İstanbul'da devletin öldürdüğü kurbanların sadece ünlü olanlarıdır. Gerçek sayı bunun çok çok üstünde, biliyoruz.
Ölecekler.. Ölmeğe devam edeceğiz..
Çünkü İstanbul insanın hayatı, bu kentin sokaklarında sadece kendilerine hizmetle görevli trafik ekiplerinin sağladığı güven içinde çok rahat seyreden muhteremlerin umurunda değil!.