Arkası yarın

2002 seçimlerinin hemen sonrasıydı.
"Seçimden sonra hava nasıl" diye rotayı Anadolu'ya çevirmiştik.
"Gezdiğimiz yerlerle ilgili gözlemlerimizi" yazmıştık.
Ve Ankara'ya dönmüştük.
Bir sabah telefonumuz çaldı.
Arayan Başbakan Abdullah Gül'dü.

Başbakan demişti ki:
- Kayseri ile ilgili yazılarınızı okudum. Keşke birlikte gitmiş olsaydık.
"Kısmet" diye yanıt vermiştik:
- Belki bir gün birlikte gideriz.
Yıllar geçti aradan.
Geçen hafta Köşk'ten Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Ahmet Sever aradı:
- Sayın Cumhurbaşkanımız Kayseri'ye gidiyorlar... Cuma, cumartesi... Sizi de davet ediyorlar.

Davet "yüksek yerden."
Ama perşembe günü için "Diyarbakır'a sözümüz var."
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'le birlikte gidip "karne dağıtma, temel atma, okul açma" sözü.
Cuma günü "sözümüzü tuttuk, Diyarbakır'a gittik."
Akşam 18.30'da "Diyarbakır'a elveda..." Ve "gece yarısı" Kayseri'ye merhaba. "Davete" uyduk Cumhurbaşkanı Gül ile gecikmeli de olsabuluştuk.

Cumartesi sabahı "Ali dağ" da konuştuk... Ayaküstü.
Erciyes dağında yemekte karşılıklı oturduk... Hanımefendi de vardı.
Uzun uzun yemek sohbeti.
Saat 18.00'de, Kayseri-Hilton'un 11'inci katındaki odasında "45 dakika mülakat."
Soru cevap. Yazılmak ve yazılmamak kaydıyla derin bir sohbet.
Ve Ankara'ya dönmek için uçağa bindik. Uçağın "ön bölümünde" Cumhurbaşkanı.
"İkinci bölümde" Çankaya ekibi... Ve tek gazeteci biz.
Uçak kalkınca hostes hanım geldi:
- Sayın Cumhurbaşkanı sizi ön bölüme davet ediyorlar.
Bir "koyu sohbet" de dönüş yolunda.

Bütün bunlar "bir güne sığmayacağına" göre...
Yarın da yazmaya devam edeceğiz.