1881 yılında, Selanik'te, Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey'in bir erkek çocukları gelir dünyaya... Ama biz daha Batı'ya, İtalya kralı Humbert'in aynı yıl Sicilya'ya yaptığı ziyarete çeviriyoruz gözlerimizi: Humbert, bu ziyaretinde Tunus'ta yerleşen İtalyanlar'dan oluşan bir heyeti kabul eder. Kral, konuşmasında Tunus'un eski Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olduğunu söyleyince, Fransa küplere biner. Kuzey Afrika üzerinde egemenlik kavgasında öne geçmek isteyen Fransa, bir bahaneyle Tunus'u işgal etmekten çekinmez. İtalya ve Osmanlı Devleti bu duruma itiraz ederler. Gelgelelim, Selanik'te doğan çocuğa "Hayırlı olsun," ziyaretinden sonra İtalya'ya geçmemizin nedeni, Tunus gerginliği de değildir. Yine İtalya'dayız ama bu sefer Roma'da bir gazete bayisinin önündeyiz. Aldığımız gazetenin çocuk sayfasında, elindeki odunu masasına bacak yapmak isteyen Antonio adlı marangozun öyküsü yayımlanmaktadır. Öykünün yazarı, soyadını bir köyden alan Carlo Collodi'dir. Yazarın asıl soyadı Lorenzini olsa da, yazılarında annesinin köyü olan Collodi'yi kullanmaktadır. Çocuklar, konuşan odunun öyküsünü öyle çok severler ki, ertesi günü iple çekerler. Öykünün devamında odun parçasının Gepetto adlı yaşlı adamın eline geçişi anlatılır. Üçüncü gün, öykünün ilk satırlarında, Gepetto Usta'nın bodrum katındaki küçük odası şöyle tasvir edilir: "Eski bir iskemle, gıcırdayan bir yatak ve kırık bir masa... Odanın dibinde yanan bir şömine vardı ama ateş boyayla yapılmıştı ve ateşin üzerine dumanlar çıkararak keyifle kaynayan bir çaydanlık resmi çizilmişti. Dumanları gerçek gibi görünüyordu."
KİTABIN 125. YILI
Gepetto Usta, odunu yontarak bir kukla yapar. Böylelikle, ünü dünyayı saracak olan
Pinokyo adlı ünlü öykü doğmuş olur. Carlo Collodi'nin ölümsüz eseri
Pinokyo 'çam fıstığı' demektir. Yaramaz kukla
Pinokyo'nun başından geçenler, kitap olarak çocukların eline ilk kez 1883 yılında sunulur. Bu da demektir ki,
Pinokyo'nun kitap olarak yayımlanışının 125. yılındayız. Evet, bu haftaki yazımızda bir doğum günü pastasının üstündeki 125 mumu üflemeye davet ediyorum sizleri; ciğerlerinizde çocukluk günlerinizden kalma o temiz, kirlenmemiş, o saf nefesle... 1940 yılında, politikacılar, söyledikleri yalanlardan dolayı uzayan burunlarıyla büyük bir kavgaya tutuşmuş, II. Dünya Savaşı başlamıştır... Ama aynı yıl, Walt Disney,
Pinokyo'nun çizgi filmini sunar dünyaya... İnsanların insan olmaktan çıkmaya başladıkları 1940, ne gariptir ki, insan olmaya çalışan
Pinokyo'nun tüm dünya çocuklarının sevgilisi olduğu yıldır. Evet, Pinokyo ilk kez Atatürk'ün doğduğu yıl olan 1881'de, bir gazetenin çocuk sayfasında yayımlanmıştır. İnsan olmaya çalışan bir kukla ve milletini kukla olmuş bir yönetimden kurtaran Atatürk aynı yılda, 1881'de doğmuştur.
Pinokyo konusunda İtalyan ve Türk kültürü arasında kuracağımız bağ sadece bu hoş tesadüf değildir: Çok eski bir masaldır sözünü edeceğimiz,
Pinokyo öyküsünün çıkışından yüzyıllar öncesinde anlatılan bir masal: Bir marangoz ve karısının çocukları olmuyormuş. Adam, bir ağaç dalını yontarak, ondan bir kız çocuğu yapmış. Marangoz her akşam, pencerenin önüne koyduğu kukla kızın yüzünü görünce, kendisini evde çocuğunun beklediği duygusuyla avunuyormuş. Gel zaman, git zaman, evin önünden geçen şehzade, penceredeki kıza âşık olmuş ve sadrazamı göndererek onu istetmiş. Marangoz ve karısı şehzadenin gördüğünün bir kukla kız olduğunu söyleyememişler ve kızlarını saraydan gelen arabaya korkuyla koymuşlar. Araba bir köprüden geçerken nehire düşmüş. Şehzadenin âşık olduğu kızın boğulduğunu sanan askerler sudan çok güzel bir kızın çıktığını görmüşler. Okuduğunuz çok eski bir Türk masalıdır. Hayır, "
Pinokyo'nun kökeni Türk'tür," demek istemiyorum. İtalyanlar'ın ataları Ertürksler'in Türk kökenli oldukları bilim insanları tarafından tartışıladursun, benim iddiam her iki ülkenin kardeşliği adına yalnızca şudur:
Pinokyo'nun kardeşi bir Türk kızıdır.
Yayın tarihi: 26 Ocak 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/26/ct/sakin.html
Tüm hakları saklıdır.