kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Ocak 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Mum dibine...

Onu bunu yazıyoruz; atıyoruz tutuyoruz ama, işte bir gazetecinin başına gelenler. (Zaten yasada yazılı) Hak arayan (iyi) bir gazetecinin (daha) "demokrasi, cumhuriyet, adalet, hukuk, maneviyat, insanlık" düşkünü medyada lanetlenmesi.
Derin, kahredici, utanç dolu sessizlik. Büyüklerin, şöhretlerin, ustaların, duayenlerin üç maymun hali! Dibine kadar maymunlaşma. Sapına kadar mumlaşma. Tepeden tırnağa mumyalaşma.
"Merhaba ağabey;
Niye size yazdım sorusunun cevabı basit; bunları paylaşabileceğim kaç kişi var şu sektörde. Anlatınca dile getireceğinden kuşku duymayacağım kaç kişi.
Yazılarınızın altında genç gazetecilere diye sunulan ama tüm kamuoyunun bilmesi gereken 'öğütler'in manası için sizinle paylaşmak gerekiyor. Okurlarınızla da paylaşırım diye umuyorum. Sesimi duyan birileri olduğunu bilirim.
Gazetecilikten nasıl uzaklaştırıldığımı, mahkemelerde nasıl süründürüldüğümü duyuramıyorum.
Çalıştığım radikal gazeteden 2005'te atıldım. Emekçi bayramı 1 Mayıs'ta söylendi, Dünya Basın Özgürlüğü Günü 3 Mayıs'ta bildirildi.
Sendikayı canlandırmak istemiştik. Yıllar sonra 200 kişi üye olmuştu.
İş sözleşmelerinde yeni hak gasplarının engellenmesi için uğraştım. İnsafsızcaydı.
Hukukla ilgili uzun sıfatları olanlar hak gasplarının hukuka uygunluğuna ikna için uğraştı. Birlikte hareket edince, gazeteciler imzalamadı. İşveren geri adım attı.
Haftalık çalışma saati 48 olmalı iken 60 saatin hukuka aykırı olduğunu, en azından fazla mesai ücreti gerektiğini anlatmaya çalıştım. Resmi tatillerde de.
'Köle' arkadaşlara, 150 üstünde kadın çalıştırılan yerde kreş şartını ya da maaşımızın yarısı kreşe gittiği için ücret ödenmesi gerektiğini anlatmaya uğraştım.
Sigortasız çalıştırılan veya fikir işçisi gösterilmeyenlerin yasal hale getirilmesini de.
Maaşın en fazla yarısının bordroda gösterilmesinin, bizi hak kaybına uğrattığı gibi, vergi kaçırmak olduğunu da.
Köşelerde demokrasi, hak, hukuk, ahlak, adalet üzerinden ahkam kesen yazar ağabey ve ablalarımıza anlatmaya çalıştığımda kapılar yüzüme kapandı.
Sadece maddi kavga değil, haberlerimizin iğdiş veya sansür edilmesine, olur olmaz gerekçeyle işsiz bırakılmaya karşı, editoryal bağımsızlık için de kavgaydı.
Hukuksuzlukları telefonda anlattığım SSK müfettişi önce çok ilgilendi, gazeteci olduğumu öğrenince yüzüme kapadı. Elden dilekçe verdim, gelmediler. Dava açtım.
Mahkeme celbi gazeteye gelince, sürekli 68 kuşağından olduğunu vurgulayan icra kurulu üyesi, davadan vazgeçmemi, tehditler içeren sözcüklerle anlattı. Para teklif etti. Reddettim.
'O zaman artık hiçbir yerde çalıştırmayacağız seni. Gazetecilik yaşamın bitti' dedi.
Kısa süre sonra işten atıldım.
Başka bir grubun haber dergisinde başlamıştım ki, 4 gün sürebildi. Daha önce atanlar oraya da uzandı.
Sonra başka gruptan hem gazete hem TV için teklif geldi. El sıkıştık ama işe başlatılmadım. İnsan kaynakları departmanına göre, sadece Emniyet'te olan Güvenlik Bilgi Taraması belgeme işten atan grubun 'Sakıncalıdır' yazısı da eklenmiş.
Kimi yazar ve yöneticiler işsiz bırakıldığında çıkan ses de yoktu benim için.
Kısa bir mutluluğu Nokta'da buldum. Andıç haberim, 'gazetecilik yaptırılmamak üzere' atıldığım gazeteye de manşetten girdi. İki ödül kazandım. Sonra orası da bitti.
Atıldıktan sonra işe iade davası açmıştım. Yasaya göre, Yargıtay dahil 4 ayda bitmesi lazımdı. İlk duruşma dahi 10 ay sonraydı. Dava 2 yıl sürdü. Haklı bulundum. Tazminat maaş üzerinden ödenecekti, ama maaşlar eksik gösteriliyordu. Kalanın ödenmesi için de dava açtım. Neredeyse 3 yıl oldu.
Davayı açtığımızda avukatım hamileydi. Nisan'da kızı 3 yaşına girecek.
Artık gazetecilik yapmıyorum. Yapmak da istemiyorum, diyorum. Yazacak o kadar şey varken, gazete ve TV'lerde suya sabuna dokunmayan onca şeyi gördükçe, bu bitmiş diyorum. İnançsız kalınca umut da olmuyor.
Haksızlıkların giderileceğine, herkes için daha adil bir dünya olacağına dair umudum yok!
Ahmet Şık"

Not: Bir başka iyi muhabirin, Adnan Keskin'in hikayesi de Express'in son sayısında.