kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
ÖNCEL ÖZİÇER

İzmir'in ateşi çıktı

Bu şehrin -İzmir'in yani- erkekleri bile cilvelidir. Kadınları -eğer canları isterse-, bir etek savuruşuyla ortalığı yangın yerine çevirir, eyvallah da... Bu ateş, başka ateş. Saç diplerim bile ağrıyor. Vücudumu saymıyorum. Birileri ıslatıp ıslatıp dövmüş sanki. Bu sırada da eşek sudan gelmek bilmemiş. Bazıları iki hapşırığı grip zanneder ya... Oysa ben bilirim: Sopayla dövülmüş gibi etlerin, çekilmiş gibi tırnakların, yolunmuş gibi saçların ağrıyorsa, işte bu dört başı mamur bir griptir kardeşim. Şu anda benim durumum da budur. İzmir halkı olarak hep beraber göze mi geldik nedir, hastalıktan kırılıyoruz. Haberiniz vardır belki. Gerçi 'yetkili merciler' bu haberleri yalanladı ama siz devletin memurundan değil, çekenden sorun. Görüş alınan doktorlar "İnanılmaz bir yoğunlukla karşı karşıyayız. Polikliniklere başvuranların dışında acilen günde bin hasta başvuruyor,'' diyor.. Ama Sağlık Müdürlüğü yalanlıyor. Hani neredeyse "İki kupa çekin geçer," diyecekler. Önemsemezlerse, paniği engellerlerse, hastalık da ortadan kalkacakmış gibi...
Aman neyse, başa geldi çekeceğiz işte... Zaten biz kadınlara grip-mrip de neymiş? Burnu tıkandığında amansız hastalığa yakalanmış gibi yatak döşek yatıp somurtmak, erkek cinsine mahsustur. Hem nezleyi bile, tövbe Yarabbim, kanser gibi yaşarlar hem de doktora gitmek bilmezler. Neden? Çünkü hem muayeneden hem de ardından gelecek olası iğneden korkarlar. Bunu da assssla ama assssla kabul etmezler.
Bendeki arazlar dün başladı mesela. Vücutta kırıklık, boğazda öksürüğe teşne bir gıcık, seste hafif bir pavyon emeklisi tınısı... Peki, ben ne yaptım? Bir kere hiç iştahım olmamasına rağmen, "Fırsat bu fırsat, bari yemeyeyim de hastalık bahanesiyle bir iki kilo vereyim," gibi bir şuursuz harekette bulunmadım. Tam tersi zorla, çok sıkı bir kahvaltı yaptım. Ardından sakince ve hemen, ilaca başladım. Paşalarda bir de bu vardır değil mi? İlaç içmeyi sevmezler! Sanki biz bayıldığımızdan yutuyoruz o hapları. Sanki hastalanınca ilaç içmek bir zorunluluk değil, 'zevk meselesi'... Neyse onlar nasıl bizi anlamıyorsa, biz de onları koyverelim kendi hallerine gitsin, benim hastalıkla baş etme yöntemime dönelim.
Aslında baş etme değil de "Önemseme ama teslim olmama yöntemi," diyebiliriz buna. Yapılması gerekeni yap, sonra da hayatına devam etmeye çalış. Burada "Git koluna dövme yaptır," dememi beklemek saçmalık olur herhalde... Ama diyeceğim! Başka gün kalmamış gibi, "Yok yok ben iyiyim," deyip, ne zamandır aklımda olan figürü (tabii ki ne olduğunu söylemeyeceğim), İzmir'de grip salgını olduğu ve benim de bu salgından nasibimi aldığım ilk gün, koluma nakşettirdim. Eeee! Kadın kısmı böyledir işte. Olmadık yerde nazdan, edadan, kapristen kırılır... Dizini kırıp oturması gereken zamanda da Zeyna'lığa soyunur. Şimdi bu benim yöntem işe yaradı mı peki? Şöyle diyelim: Grip ateşine bir de dövme ateşi (yaptıranlar bilir) eklendi. Bu yazıyı çakmak çakmak yanan gözlerimin arasından, kediyi her seferinde yerinden zıplatacak şiddette öksürükle ve Teraflu'nun üzerime çöktürdüğü ağırlıkla yazmaya çalışıyorum. Allah'tan yazı bitti. İzninizle, ben artık 'erkek adam gibi' seriliyorum!