kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Müziğin Orhan Pamuk'u

ECEVİT KILIÇ
Tarkan, yılbaşı gecesi TRT ekranındaki performansı nedeniyle ve albümünde 'yeni bir şey' olmamasıyla eleştiriliyor. Tıpkı Orhan Pamuk gibi... Hem hayran olunan, peşinde koşulan, hem lanetlenen, ikiyüzlü Batı'nın üç boyutlu bir hologramı gibi.....
Korsan da olsa ilk özel televizyonun yayına başladığı, pop müziğin kabuk değiştirdiği dönem... Bu ülkede daha önce görülmemiş şeyler yaşanıyor; örneğin genç yaşta, bir motosiklet kazasında ölen Uzay Heparı için bir medya tantanasıyla birlikte müthiş bir cenaze töreni... Ansiklopedi satıcılığından bir gecede 'starlığa' yükselen Mirkelam; kocası tarafından öldürülen arabesk kraliçesi Bergen'le 'medyum aracılığıyla' röportaj yapıp kocasını asla affetmeyeceğini yazan gazeteler ve Körfez Savaşı... Körfez Savaşı'nın ünlü karabatağı gibi (petrole bulanmış bu karabatağın Körfez'de değil, dünyanın öbür ucunda, Kuzey Denizi'nde bir tanker kazasının kurbanı olduğu anlaşılmıştı) her gün birbiri ardına ortaya çıkan üç, beş 'star'... Ve yırtık kotu, küpeleri ve süzgün gözleriyle daha ilk albümüyle şöhreti yakalayan 20 yaşında Frankfurt doğumlu bir genç.... Tarkan... Yolu Üsküdar Musiki Cemiyeti'nden de geçen bu genç, 1992'de çıkardığı ilk albümü Yine Sensiz'de, Kıl Oldum Abi adlı parçasıyla hayli ilgi görüyor. Medya o dönemde seri olarak 'star' ürettiği için, kimin gerçek star, kimin 'işporta malı star' olduğunu gazeteciler de ayırt edemiyor. Yine de Tarkan'da başka bir şey var... O 'şey'in ne olduğunu ilk görenlerden biri de elbette Sezen Aksu... 1994 yılında Sezen Aksu destekli Aacayipsin adlı albümüyle ünü bütün ülkeye, hatta Avrupa'ya yayılacak, o güne kadar görülmemiş bir sponsor desteğiyle düzenlenen stadyum konserleri sayesinde görülmemiş satış rakamlarına ulaşacaktı... Tam da Orhan Pamuk'un kitap satışlarında 100 binleri devirdiği günlerde, artık milyonluk albüm satışlarından söz ediliyordu...

SAVAŞA KARŞI
Tarkan'ın hayran kitlesi ağırlıklı olarak kadınlardan oluştu. Konserlerde Tarkan'ın kıvrak danslarıyla kendinden geçen genç kadınların çığlık atan görüntüleri, Batı'daki yıldızların konserlerinden farksızdı. Ama Tarkan'ın gözü artık Avrupa ve Amerika'daydı. Tek kusuru İngilizce konuşamamasıydı. Bu amaçla Amerika yollarına düştü. Bir taraftan da Ahmet San ve Ahmet Ertegün'ün desteğiyle İngiltere'den İsviçre'ye kadar çok sayıda Avrupa ülkesinin büyük kentlerinde konserler verdi. Bu dönemde üçüncü albümünü çıkardı: Ölürüm Sana. Yine satış rekorları kıran albümü bu kez Türkiye kadar Avrupa'da da ilgi gördü. Ama askere gitme dönemi gelmişti. Tarkan bir pop starının ötesine geçip, tüm Türkiye'yi şaşırtacak açıklamalar yaptı. Savaşlara inanmadığına, silahların anlamsızlığına vurgu yaparak Güneydoğu'da yaşanan çatışmalara göndermeler yaptı. Bir anda vatan haini ilan edildi. Günlerce ana haber bültenlerinin tek gündemi oldu. Bülent Ersoy bile askere gitmediği için Tarkan'ı eleştiriyordu. Ama diğer taraftan savaş karşıtlığının kahramanı oluverdi. Kürtlerin, Nevruz kutlamalarında Diyarbakır Meydanı'nda konser vermesini istediği sanatçılar arasında Civan Haco gibi imkânsızlar listesinin başındaydı artık. Bu tartışmalar sürerken dünyanın en büyük firmalarından Universal'in Fransa ayağı Ölürüm Sana albümünün hit parçası Şımarık'ı single olarak piyasaya sürdü. Şarkı, Fransa'daki müzik listelerinde sekiz, Belçika'da dört numaraya kadar yükseldi. Artık Avrupa'nın herhangi bir kentindeki bir eğlence merkezinde Tarkan'ın sesi ve müziği yükseliyordu. Bu, milli gururu okşasa da, Tarkan Türkiye'de hâlâ haindi. Tam bu sırada imdadına bedelli askerlik yetişti ama önce kendini affettirmesi gerekiyordu. Şansına zemin de hazırdı; 17 Ağustos depreminin yarattığı felaket... Depremzedeler yararına beş kuruş almadan konser verince yeniden kahraman oldu. Askerliğini tamamladıktan sonra çıkardığı Karma adlı albümde bu kez Nazan Öncel'in desteğini aldı. Artık Batı'daki ciddi gazetelerde Tarkan vakasını eşeleyen analizler çıkıyordu. Amerika'nın etkin gazetelerinden Washington Post'ta çıkan bir yazıda, Türkiye'nin kültürel ihraç ürünü olarak nitelendirildi. Amerika'da yaşıyordu ama unutulmaya yüz tuttuğu, "Tarkan ne yapıyor acaba?" denildiği dönemlerde Türkiye'de bitiverdi. 2003'te Dudu adlı albümü çıktı. Ama albüm en çok ilgiyi Rusya'da gördü. Türkiye'de şarkıcıların 300 bin satamadığı dönemde Tarkan sadece Rusya'da 1 milyona yakın sattı. Artık dünyada da star olarak anılmaya başlandığı dönemde Come Closer adlı ilk İngilizce albümünü çıkardı. Ama beklendiği gibi büyük bir ilgi görmedi ve bununla birlikte Türkiye'de hakkındaki tartışmalar, haberler de hiç bitmedi. Özellikle her dönemde bir meslektaşı mutlaka Tarkan'a sataştı. Ama gıyabında... Tarkan bu sataşmalara cevap vermedikçe de kendini magazin programlarının gazabından kurtardı. Yalçın Küçük bile zaman zaman Tarkan'ın adını andı. Küçük'e göre sesi olmayan, şarkıları iyi olmayan ve buna rağmen çok para kazanan Tarkan mutlaka sabetayist olmalıydı.

KENDİSİ OLDU
Tarkan şimdi, Metamorfoz albümüyle yeniden gündemde. Hem de bitmek bilmeyen yılbaşı ve TRT tartışmalarıyla birlikte... Geçen sene yılbaşında 17. olan TRT'yi, bu yılbaşında üçüncü sıraya taşıdı. Ayrıca ayrıntılı reyting raporları Türkiye'nin yeni yıla Tarkan'la girdiğini gösterdi. Müzik eleştirmenlerine (!) göre Tarkan'ın albümü büyük bir hayal kırıklığı, şarkı sözleri ise klişe. Bu nedenle yazabildikleri sadece kıyafeti ve sakalı oldu. Ben de soruyorum: "Tarkan'ın tarzı hep aynı değil miydi?" Erotizm üzerine kurulu dans ritimleri ve müzik üzerine yazılmış ilginç sözler. Nazan Öncel'in desteğinin olmadığı albümleri çıkartırsak şarkılar genelde birbirine benzer. Tarkan'ın asıl başarısı sahne performansında saklı değil mi? Hayranları, duman bulutları ve havai fişekler eşliğinde daha önce hiçbir erkek şarkıcının göze almadığı bir cüretle sahnede dans etmesini sevmiyor mu? Aynı şeyi yine yaşayacağız, albümü çok satacak, konserleri hınca hınç dolacak... Kim ne derse desin, bana göre Tarkan'ın en büyük özelliği hiçbir zaman taviz vermemesi. Ne canlı yayında "Çişim geldi," dediği için yerden yere vurulduğunda, ne savaşa karşı çıktığında, ne de "Aslında eşcinsel," diye özel hayatını didikleyen fotoğraflar, kitaplar yayınlandığında bir santim bile geri adım atmadı. "Benim, ben buyum," demeyi becerdi. Böyle olunca da, hemen her şeye hezeyan halinde karşı çıkan ya da peşinde koşan, hemen her zaman hayali dış ve iç düşmanların korkusuyla yönetilen bir toplumda bir tür 'çıpa', 'ikon' belki bir 'basınç vanası' olmayı becerdi. Türk edebiyatının Orhan Pamuk'u gibi, Türk popunun yetiştirdiği bir süper stardı. Ve Orhan Pamuk gibi "Ülkesini kötüleyince ödüle boğuldu," gibi bir yafta ona asla yapıştırılamadı... O hem hayran olunan, peşinde koşulan, hem lanetlenen, ikiyüzlü Batı'nın üç boyutlu bir hologramı gibiydi. Avrupa'da da, ABD'de 'becerebilmiş', bu yüzden de Türkün Türke propagandasını karizmasıyla eritebilmişti. Tıpkı "Başkası olma kendin ol" diye akıp giden hit şarkısının sözleri gibi... Tarkan, avukat sevgilisi Bilge Öztürk'le.
Haberin fotoğrafları