kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Dorsay'ı bir aile büyüğü gibi benimsedim

Alin Taşçıyan (Milliyet gazetesi yazarı)
1)
Okur kitlesi homojen değil, kimi kaçırmaz yazılarımızı kiminin aklına bile gelmez okumak. Okuyanların bazıları etkilenir ama çoğunluğu film izleme kararını birlikte sinemaya gideceği kişilerle ortak alır. Benimle iletişim kuranlar üzerinden edindiğim izlenim çok olumlu. Eğitim düzeyleri yüksek, son derece aktif ve kültürlü sinemaseverler okuyor beni ya da orta yaşlılar.
2) Film eleştirisi okumuyorum. Mesleki bıkkınlık!
3) İyi filmi kabaca, biçimle içeriğin örtüştüğü, teknik ve estetik yeterliğe sahip film diye tanımlayabilirim. Ondan ötesi tartışılır. Eski kuşakla bu konuda ters düşmüyorum, aksine Kill Bill'e bayılan yeni kuşağa hayret ediyorum.
4) Politik duruşumu yeşil ve feminist olarak tanımlayabilirim. Elbette politik duruşum filmlere bakışımı etkiliyordur. Okuyup öğrenip yeşil ya da feminist olmaya karar vermedim, büyürken bu düşünce tarzlarının eğillimlerime uygun olduğunu keşfettim.
5) Atilla Dorsay benim ustamdır. Sinemayı onun sayesinde sevdim ve ondan öğrendim. Onun programlarını izlemek, onun yazılarını okumak, beni gayrıesmi yoldan eğitti. Tanıdıktan sonra da insan olarak çok sevdim bir aile büyüğü, bir amca, bir dayı gibi benimsedim onu.
6) Selanik Film Festivali'nde FIPRESCI ödülü verdiğimiz P.V.C.-1, Sokurov'un Alexandra'sı ve Ratatuy.
7) Gazetelerimizin farklı ideolojileri benimsemesinin bir önemi yok. Önemli olan filmin hangi ideolojiyi benimsediği ya da bir ideoloji benimseyip benimsemediği. Biz çalıştığımız yayınların aynaları değiliz, bireyleriz.
8) Hâlâ genç sayılırlarsa Yeşim Tabak ve Engin Ertan'ı beğeniyorum. Altyazı ekibinin çalışkanlıklarını, işlerini ciddiye almalarını seviyorum, ama zevklerimizin uyuşmadığını da itiraf ederim.

Uğur Vardan (Radikal gazetesi yazarı)
Spielberg niye oturup bizi okusun ki!

1) Bence iyi bir sinemasever filme gider, eleştirmenleri de daha sonra okur. Eleştirmenleri ciddiye alan bir topluluk var elbet; o da Türk yönetmenler. Hele ki filmleri hakkında kötü yazmışsanız, içlerindeki kin zaman içinde çok daha büyüyor. Yoksa Spielberg oturup da dünyanın ta öteki ucundaki bir Türk eleştirmeni niye taksın ki?
2) 'Öküz altında buzağı arayan' eleştirmen tipine yakın olması sebebiyle Cüneyt Cebenoyan'a ayrı bir ilgi gösterdiğimi belirtmeliyim. Bu arada Necati Sönmez ve Tunca Arslan'ın, daha fazla yazıyla karşımıza çıkmasını bekliyorum...
3) İyi film şaşırtıcı olabilir, çok hüzünlü olabilir, politik açıdan çok doğrucu olabilir, çok komik olabilir... Seven, Unforgiven ve iki sezon önceki Rus filmi Dönüş, benim için iyi filmin kriterlerini içlerinde fazlasıyla barındırıyordu.
4) Soldayım. Politik duruşunuzdan farklı bir şeyler yazmak tabii ki mümkün değil ama mesela ben ZAZ filmlerine en baştan beri ilgi duydum ama bu filmlerin sol kültürle ilişkisi olduğunu ve dünyaya doğru gözlerle baktığını iddia edemeyiz.
5) Üniversite çağında yazılarını takip ettiğim sinema yazarlarının başlıcalarındandı. Ama artık bir meslek büyüğüm. Beğenilerimiz konusundaki paralelliğe gelince; bazen uyuşuyor, bazen de uyuşmuyor. Ama ben Türk sinemasına yaklaşımımda Dorsay kadar hoşgörülü değilim.
6) Bence en iyisi Pan'ın Labirenti'ydi. İçeriğinin yanı sıra üslubu, anlatımı, atmosferi ve karakter analizleri çok iyiydi. Politik açıdan da kendime yakın buldum.
7) Şükürler olsun ki bugüne kadar hep doğru yerlerde çalıştım ya da yazdım. Görüşlerimle çalıştığım ya da yazdığım yerlerde bir çelişki olmadı, umarım bundan böyle de olmaz...
8) Hâlâ genç kabul ediliyorsa Yeşim Tabak'ın, kuşakdaşlarından daha fazla yazma imkânı bulması nedeniyle üslubunu oturttuğu kanısındayım. Keza Fırat Yücel için de aynı şeyler geçerli. Şenay Aydemir'in de fikirlerini ciddiye alıyorum. Kill Bill'i beğenen ve Tarantino'yu ciddiye alan nesle ise aşina değilim...

Murat Özer (Yeni SİYAD başkanı, Empire yayın danışmanı)
Yedinci sanatın vicdanıyız

Atilla Dorsay, özellikle bizim kuşağın (yani 40 yaş civarı eleştirmenlerin) bu işe gönül vermesinin temel sebebidir. Onun Cumhuriyet gazetesindeki yazılarıyla büyüyen bu kuşak, sinema üzerine düşünmenin erdemini de ondan öğrendi, sinema sevgisini birçok şeyin (belki de her şeyin) üzerinde tutmanın ne demek olduğunu da. Eleştirmenler olarak biz çalıştığımız yayın organlarının görüş açılarıyla hareket etmiyoruz, onların belli durumlar karşısında gösterdikleri refleksleri zaman zaman paylaşsak da eleştirinin öznelliğine tutunuyoruz. Bizleri farklılaştıran da, birbirine yaklaştıran da bu öznellik. Bizlerin, eleştirmenlerin, seyirci ilgisini ve gişeyi yönlendirme ya da belirleme gibi bir etkileri olduğunu düşünmüyorum. Ama eleştirmenlerin 'sinemasever' kavramının tam karşılığını veren bilinçleriyle yedinci sanatın vicdanı olduklarını düşünüyorum. Sadece ve sadece sinema sevgisi motivasyonuyla hareket alanlarını belirleyen eleştirmenlerin bu tavrı, onları genel seyircinin değilse bile 'özel' sinemaseverlerin gözünde 'sözü dinlenir' bir konuma taşıyor. Bu da 'eleştirmenlik kurumu' adına az şey olmasa gerek.... SİYAD'a alınan yeni üyelerin tamamı genç sinema yazarlarından oluşuyor. Gençlerin dinamizmi, heyecanı ve sinemayla kurdukları özel ilişki, bizlere de yeni beslenme alanları açıyor, sinemaya olan tutkumuzu kışkırtıyor. Tek tek isimlerini sayma gereği duymadığım ve her birine değer verdiğim genç eleştirmenlerin basında daha etkin konumda olmalarını bekliyorum açıkçası.

Nihal Bengisu Karaca (Zaman gazetesi ve Yeni Aktüel yazarı)
Dorsay'ın Kadir Topbaş'a tavrı üzücü ve elitistti

1) Siz sorunca aklıma geldi, eleştirmen aslında yılan gibi. Seyirci filmi izlemeden eleştiriyi okursa, aldığı ısırık yüzünden zehirlenir. Filme tarafsız gözle bakma yetisini yitirir. Ancak film izlenmiş ise, bir kere o denize düşülmüş ise yani, orada da kapalı kalan yerlerin açılması ya da filmle ilgili bir fikre daha ihtiyaç duyulması açısından merak edilen bir şey olur eleştiri, denize düşenin yılana sarılması gibi, o noktada artık kendisinden medet umulandır eleştirmen. Ve iki ihtimalde de pek sevilmez. Fakat unutulmamalıdır ki yılanlar faydalıdır, yine mecazen, seyirci için kapalı olan kapıların altından arasından geçmeyi başarabilirler çünkü.
2) Alin Taşçıyan, Uğur Vardan, Ali Murat Güven. Perşembe deseydiniz, Fatih Özgüven derdim.
3) Yönetmenin dehasını yaratıcılığını ve mizah duygusunu hissedebildiğin film, iyi filmdir. Bu açıdan Lars von Trier'in iyi film tarifini çok beğenirim. 'İyi bir film ayakkabı içinde kalmış bir taşa benzer' der ve bizden önceki kuşağın eleştirmenleri ile ayrıldığımız bazı noktaları da iyi özetler bu tarif.
4) Ben bir filme bakarken inançlı bir kişi olduğum gerçeğini yadsıyamam, fakat meselesini inanarak anlatmış ve sinemanın imkânlarını sonuna kadar kullanıp iyi iş çıkarmış bir yönetmeni kutlamadan da edemem. Politik görüşlerim bir filmi iyi bir film yapan kıstaslarla, filmin kendi iç referanslarıyla sürekli olarak denetlenir ve sonuçta bir iç denge oluşur. Bir film politik görüşüm açısından habis şeyler söylüyor diye, o filme kötü damgası yapıştıramam.
5) Benim için o en iyi 100 film, en iyi 100 yönetmen gibi son derece gerekli birtakım kaynak kitapları hazırlamak için emek vermiş bir insandır. Kendisini film izlemeye ve engin bir fim kültürü oluşturmaya adamış biridir, saygıya değerdir. SİYAD'ın lansmanına çok önem vermiş ama aynı zamanda planlansa o kadar 'başarılı' olamayacak ciddi hatalar yapmış biridir. Bir ödül töreninde Kadir Topbaş'a 'Size bey mi demeliyim, beygir mi demeliyim' gibi bir hitabı vardı ki, bu, hiç de masum bir hata değildi. Atanmışların ve elitlerin sesi olmayı tercih eden sanat çevrelerinin seçilmişleri snobe etme alışkanlıklarının klasik izdüşümüydü. Üzücüydü.
6) Tüm yanlış anlaşılma potansiyeline rağmen Apokalipto. Şimdiki zamanın içinden baktığımızda mazlum görünenler, bir zamanların gözü kara zalimiydiler dediği için.
7) Sinema çok alakasız kişileri bile birbirine yakınlaştırabilir. Teoride böyle.
8) Yeşim Tabak'ı beğenirdim. Yaşının kaç olduğunu bilmediğim Fırat Yücel'i Burçin Yalçın'ı da yazdıkları dergilerde takip etmeye çalışıyorum. Eleştiri okurken genç-yaşlı diye ayırmadığım için şimdi aklıma gelmeyen pek çok isim vardır.

Atilla Dorsay (SABAH gazetesi sinema eleştirmeni)
Hepsini izliyor, bazılarından çok keyif alıyorum

Olayı kişiselleştirmek istemiyorum. Ama şunu söyleyebilirim: tüm eleştirmenlik çabam boyunca, özellikle de kabaca son 20 yılda genç eleştirmenleri desteklemek için elimden geleni yaptım. Gençlere güvenmeden hiçbir yere varamazsınız: hele Türkiye gibi dünyanın en genç toplumlarından biri olan, çok nüfuslu ve dinamik bir toplumda... Beni pek sevmeyenler bile, eminim en azından bu çabamı takdir edeceklerdir. Onlara güvendim, kimi zaman sütunlarımı açtım, birlikte dergiler çıkardık, ekrana çıktık, filmler sunduk, tartıştık. Yıllar boyu SİYAD'a hep genç üyeler almak için uğraştım. Bu sayede hem gençlere fırsatlar verdik, hem de SİYAD'ın Türkiye'nin nisbeten kısır sanat ortamında çok üyeli, güçlü ve etkili bir örgüt olmasını sağladık. Ben onların bir anlamda duayeni olarak, isim vermek, şu veya bu arkadaşı beğenirim demek istemiyorum. Çünkü bundan otomatik olarak diğerlerini beğenmiyorum sonucu çıkacaktır. Onun yerine, elimden geldiğince hemen hepsini izlediğimi ve kimilerinden çok keyif aldığımı söylemek istiyorum. Zaten zaman, medya ve okur eninde sonunda iyileri seçecek ve arkada kalanları tasfiye edecektir. Yaşlarıbaşları ne olursa olsun...
Haberin fotoğrafları