12 Eylül darbesinin ilk günlerinde Malkara'da askerliğimi yaparken, genç arkadaşlarımdan biri Erzurum'un Seç köyünden, 65 yaşındaki Cafer Dayı idi. Cafer Dayı, o güne kadar askerden de, askerlikten de uzak durmuş... Uzun yıllar Toroslar'da çobanlık yapmış... Sonrasında Kadıköy'de bir apartmana kapıcı yazılmış... Ama bir gün kardeşi köyde, babadan kalma tarlaya el koymak isteyince devlete işi düşmüş... 12 Eylül yönetimi de gençliğinde vatan borcunu zamanında ödemeyen Cafer Dayı'dan şimdi borcunu tahsil etmek istiyordu. Bir gün sormuştum da anlatmıştı. Askerliği Isparta'da başlıyor. Acemiliği döneminde çavuşu bir gün soruyor: "Karada ne gezer?" Cafer Dayı, "Kağnı gezer, makine gezer," diyor. Çavuş, "Denizde ne gezer?" dediğinde yanıtı; "Sandal, kayık..." Çavuş, "Havada ne gezer?" deyince de aklına "Kartal, leylek," geliyor. Bunun üzerine çavuş, "Havada uçağın gezdiğini nasıl bilmezsin?" diyerek Cafer Dayı'nın iki dişini eline veriyor. "Çünkü" diyor Cafer Dayı, "nereden bileyim ben uçağın havada gezdiğini? Ben memleketimin gökyüzünde kartaldan, leylekten başka kuş görmedim ki..." Ve o günün akşamında Cafer Dayı, asker giysilerini bir ağacın altına gömdükten sonra ömrünün 'kaçak' gurbetine çıkacaktır. Cafer Dayı, uçak üzerine bir soruyu bilemediğinden benim gibi geç gençliğinde askerliğini yaparak ömrünün bedelini ödedi. Ama, ne rastlantıdır yine Isparta'daki uçak kazasında ömür defterine hayata elvedasını bırakan, üstelik bırakın uçağa binmeyi hayatında uçak görmemiş insanların ülkesinde gençliğini bileme adayan Özgen Berkol Doğan'ın 'taze' ömrünün bedelini kim, nasıl ödeyecek? Ecel kartalı, nasıl ve niçin bir 'demir kuş' suretine bürünmüş de kanatları arasına almıştır bu genç adamın gençliğinin suretini? Sezai Karakoç'un dediği gibi "faninin sonsuzla barışması, affın mağfiretle yarışması" bir teselli olabilir mi bu yok oluşa? Oysa yaprak toprağa düşmüş ve yıldırım çarpmıştır dağa... Toprağa düşen Berkol'un gençliğidir, yıldırım ise dağa değil annesinin, babasının, kardeşinin ve elbette sevenlerinin yüreğine çarpmıştır aslında... Doğrudur, "Ölümden sonra ölümsüz bir hayat vardır." Doğrudur, ölüm insan ömrünün sılası olmayan gurbetidir. Doğrudur, ömrün sırrı ölümün o açılamayan kara kutusunda saklıdır. Ama her ölüm sonrasında arkada kalanların yaşadıkları, çektikleri acılar 'ölümsüz'lüğün hangi yarasına merhem olacaktır? Bunun için ölenin değil, arkada bıraktığı sevenlerinin yüzüne bakın. Yüz, insanın aynasıdır; hayatının bütün macerası o aynada yansır, hayat bulur. Bir kez daha bakın Berkol Doğan'ın yüzüne; yüzünün aynasında ışıktan bir gökkuşağı düşecektir sizin de yüzünüze... Yalnız ve yalnız yüzdür, şairin dediği gibi 'ölüm adına ölüm maskesini takınarak ışığa dönüşen' çünkü... O 'kara kutu'sunda nice genç ölümleri barındırsa da...
İPEKYOLU FİLM FESTİVALİ Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin ikincisini düzenlediği Uluslararası İpekyolu Film Festivali dün başladı. 13 Aralık'a kadar sürecek festivalin "Ödüllü Filmler" bölümünde; Christian Mungui'nin 2007 Cannes Film Festivali Altın Ayı ödüllü filmi
4 Ay, Üç Hafta, İki Gün; Kim Ki Duk'un Cannes Film Festivali'nde yarışmalı bölümde gösterilen filmi
Nefes; 2007 Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü alan Quanan Wang imzalı
Tuya'nın Evliliği gösterilecek. Özel gösterimler, söyleşiler, sergiler, sinema kursları ve atölyeler gibi etkinliklerin de gerçekleştirileceği festivalde bu yıl, Çin'den ABD'ye, Rusya'dan Almanya'ya kadar çok sayıda ülkeden ilk uzun metrajlı filmlerini çeken yönetmenlerin filmleri yarışacak.
Yayın tarihi: 8 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/08/ct/durbas.html
Tüm hakları saklıdır.