Dört günlüğüne bir holding grubunun yöneticilerine seminer vermek için İstanbul'a geldim. Geldiğim gibi bu şehrin hızlı ve dinamik yaşantısına ben de kendimi kaptırdım. Daha uçaktan indikten birkaç saat sonra eğlenceli bir doğum günü partisine gittim. Partiye katılanlardan Rebekka Çetin, o gün geldiğimi öğrenince "Dikkat et, jet-set hayatı sarsabilir" diye espri yaptı ve dediği de çıktı, ertesi gün hastalandım. Ama İstanbul halsizlik ve hastalık dinler mi? Birkaç güne sığdırmam gereken o kadar çok şey vardı ki...
İSTANBUL BAĞIMLILIĞI
O halimle iki televizyon programına katıldım (Hülya Aydın ve Berna Laçin'e beni konuk ettikleri için teşekkürler). Cumartesi günü yoğun tempom ve girdiğim her mekanda içime istemeden çektiğim sigara dumanı ile sesim tamamen kısıldı. Kaldığım dört geceden üç gece tesadüf Paris'te modacı, Dice Kayek'in sahiplerinden Ece ve Ayşe Ege ile aynı mekandaydım. Kardeşlerden Ayşe'ye bunu söyleyince "Aman sakın bizi gece hayatına, partilere düşkün olarak yazma, Paris'te işten başımızı kaldıramıyoruz" dedi. "Merak etme aynı şey benim için de geçerli, Washington'da sakin bir hayat yaşarken, İstanbul'a gelince bu mekan mekan dolaşma hali insanda bağımlılık yapıyor herhalde" deyince gülüştük. Gerçekten bu hip, kompleks, dinamik, beklenmedik, telaşlı şehrin hızına ayak uydurabilmek insanın enerjisini ve sinirini fark etmeden tüketiyor.
(Girdiğim her mekanda insanların sigarayı yer gibi içmeleri bunun bir kanıtı.) İstanbul yaşam tarzı ve kültürü ile bir mıknatıs gibi insanı çekiyor. On beş yıldır Washington DC'de yaşamama rağmen, İstanbul'da yaşamayı hep hayal etmişimdir ama hiç cesaret edemedim. Bu kadar hareket, telaş, sürekli bir yerlerde olma ve bir şeyler yapmak, dolu bir yaşantının göstergesi değil de daha dolu ve tatminkâr bir yaşantının arayışını yansıtıyormuş gibi geliyor.
PARTNER ARIYORLAR
Nişantaşı'nda kendimi 'Sex and the City' setinde gibi hissettim. Genç, profesyonel, düzgün vücutlu, moda dergisinden fırlamış gibi gezen kadınların (yoga mı, pilates mi, lowcarb diyet mi?) uğradıkları kafe ve restoranlarda ortak konuları; ilişkiler. Özellikle kız arkadaşların biraraya geldiği trendy kafeler, şık restoranlar, lüks butikler ve mallar, sanki güçlü ve zengin erkeklerin avlandığı noktalar haline gelmiş. Potansiyel eş arayışının yoğunluğunu biraz sinir ve moral bozucu buldum. Pek çok kadın, aslında korunma ihtiyaçları yüzünden biraz sıcaklık ve temas yaşayabilmek ve yalnız uyumamak için seks partneri arayışında. Bunun yanında, kadınlar artık sadece iş bulabilmenin değil, kariyer edinmenin de peşinde. Feminizmin zaferi mi? Hayır, İstanbul'un memnun edici demografik yapısının ve ekonomik değişiminin göstergesi. Medya, reklamcılık, moda ve tasarım sahalarında kariyer yapmış, genç, çoğu bekar ve trendy kadınlar, hemen her gece dışarıdalar (erkeklerin ve barların olduğu bölgelerde) ve kazandıklarını da moda olan, gösterişli, eğlenceli şeyler için harcıyorlar.
KADINLARIN GÜCÜ
Her şeye rağmen, daha yakın geçmişe kadar ancak erken evlilikle ailelerinin yanlarından ayrılabilen genç kadınların limitli yaşantıya 'bye bye' deyip, kendi hayatlarını kendi kontrolleri altına almaya başlamaları pek çok şey ifade ediyor. Daha değişik yaşam tarzları, daha büyük, kapsamlı amaçlar ve daha zengin hayatlara göz diken bu kadınlar; İstanbul'a ve (yerli ve global ekonomiye) enerji, motivasyon, hırs ve yenilik getiriyorlar. (Sevgili okurlar; kısa seyahatimin en hoşuma giden yanı seminer sonrası kitaplarımı imzalarken okurlarımla yüz yüze gelip, sohbet edebilmekti. Siz istediğiniz sürece buradayım.)
Yayın tarihi: 1 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/01/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.